Prof. Yılmaz Esmer'in de Prof. Hakan Yılmaz'ın da yaptığı araştırma iki gerçeği ortaya çıkardı. Hem Türkiye muhafazakâr bir ülke hem de muhafazakârlık içerik değiştiriyor. Benim iki olgu hakkında söyleyeceklerim var. Önce şu muhafazakârlık meselesi.
***
Öteden beri söylerim.
Türkiye'deki muhafazakârlık bütünüyle kültüreldir. O da
İslamidir veya
Müslümanlık algısına dayanır. Bu kompozisyonu muhafazakârlık diye adlandırmak bana göre ancak
kısmen doğrudur.
Türkiye Batılı anlamda bir muhafazakârlık anlayışına sahip değildir. Batı muhafazakârlığı
modernleşmeyle birlikte ortaya çıkmıştır.
Sınıfsaldır. Özü itibariyle
aristokrasinin muhafazasını öngörür. Batı muhafazakârlığında yerleşik değerlerin korunması, hiyerarşilerin kabullenilmesi, kolektif kimlik belirleyicilerinin içselleştirilmesi gibi hususlar işin içindedir. Din bunlar arasında bir olgudur sadece.
Oysa Türkiye'de
muhafazakârlık her şeyden önde ve ötede
dinseldir. İdeolojiler bizde
laiklik ve
dindarlık noktasında ayrışır birbirinden. Dolayısıyla muhafazakârlık kendisini İslam ve Müslümanlık üstünden tanımlar. Kaldı ki,
sınıfsal sınırların olmaması nedeniyle Türkiye'de
sınıf atlama yani
sosyal mobilizasyon son derecede hareketlidir. Bu kadar hızlı değişen bir toplumda bildiğimiz anlamda bir muhafazakârlık söz konusu olamaz.
***
Bu bakımdan ele alınırsa son araştırmaların gösterdiği çarpıcı nokta şudur:
Türkiye'de muhafazakârlık on yıllık iktidara rağmen artmıyor. Türkiye muhafazakâr bir toplum diye yeri göğü inletenler neden bu hususa dikkat etmiyor? Oysa bu çok ciddi bir sonuç ve sorulması gereken soru şu: bugünkü ölçüde bir
modernleşmeye rağmen neden muhafazakârlık oranı değişmiyor? Öte tarafta gene araştırmaların gösterdiği bir başka hususiyet var,
gençler ve eğitimliler arasında muhafazakârlık eğilimi artıyor. Bu durumun nedenleri de en az diğer sonuç kadar belki daha fazla incelenmeye muhtaçtır.
Bunlar bir yana ben başka bir tespite sahibim. Türkiye'de muhafazakârlık artmıyorsa da
muhafazakârlığın gerek kendisini o evsafta görenler gerekse görmeyenler arasındaki
kompozisyonu değişiyor. Daha dinsel bir muhafazakârlığa doğru kayıyoruz.
Türkiye muhafazakârlaşmaktan çok İslamlaşıyor. İslami referanslar hayatın her noktasında artık çok daha fazla görünür ve hâkim. Bu bir.
İkincisi, herkesin sevinerek ve heyecanlanarak karşıladığı değişim:
muhafazakârlık "yumuşuyor" Ama sadece muhafazakârlık değil dönüşen. Aynı şekilde kendisini laik olarak tanımlayan kesimlerde de bir yumuşama var. Bu yeni halin adı daha fazla
anlayış ve kabul. (
Hoşgörü demeyelim. O özünde bir hiyerarşi içeriyor. Hoş gören daima daha üstündür. Hoş görüyorum dediğinizde karşıdakinin yanlışını önceden kabul etmiş oluyorsunuz.) İki taraf da temel bir değer kabulünde ortada bir yerde buluşuyor.
***
Bütün bunlar AK Parti iktidarının 10. yılında gerçekleşiyor.
Milli Görüş kökünden gelen bir kadronun iktidarı Türkiye'de
sağ muhafazakârlığın da
Kemalist muhafazakârlığın da değişimini doğurdu.
Bu nasıl oldu ve son kongre bu bakımdan ne ifade ediyor?
Bunlar cuma günü cevaplamak için kendime yazdığım ev ödevi sorularıdır.