Gürer Aykal için düzenlenen harika geceyi dün uzun uzun yazdım.. Ama okudum, baktım, bitirememişim.. O kadar hoş şeyler yaşadık ki, o akşam..
Gürer Aykal "Makamsal, geleneksel Türk Musikisi ile Çok Sesli Müzik iki rakip değildir. Yıllarca bizi birbirimize düşürmeye çalıştılar. Ama başaramayacaklar" derken, o geceye harika bir mini konserle katılan Borusan Kuartet'ten, çellist Çağ Erçağ masamıza geldi, iki kutu bıraktı..
Biri CD.. Üzerinde Itri&Bach yazıyor..
Biri Yahya Kemal'in deyişiyle "Bizim öz musikimizin piri.."
Öteki Gürer'in deyişiyle, müziğin en büyük dehalarından biri.. Belki birincisi..
Çağ ve arkadaşları Ertan Tekin (Duduk/ U'ların üzerinde nokta yok, dikkat buyrun lütfen, muhteşem bir üflemeli sazdır.) ve Murat Aydemir (Tanbur) bir üçlü yapmışlar ve ayni yüzyılda ama iki ayrı coğrafya, iki ayrı müzik türünde yaşamış iki dehanın eserlerinden bir CD yapmışlar, Kalan Müzik sayesinde.. Kim arar, kim sorar bilmem.. Yaşamdan Dakikalar'a bir sponsor bulabilsek ben sizlere canlı dinletir, nasıl muhteşem bir albüm olduğunu gösterirdim. Şimdi sadece yazıyorum..
Düşünebiliyor musunuz, her dinledikçe beni coşturan, tüylerimi diken diken yapan, uçuran Salat-ı Ummiye ile bir şaheser Passion ayni CD'le.. Çelloyla Itri.. Tanbur'la Bach!..
Daha ne Itriler, ne Bachlar var albümde..
Hemen alın, sakın kaçırmadan.. Dinlemeye doyamayacaksınız, benden size senet!.
Çağ'ın bıraktığı ikinci kutuda bir DVD var.. Tepesinde Afrodisias yazıyor.. "Anneye adanmış bir şehir!.."
Altında "Yönetmen: Tarık Akan" yazıyor.
Masamızda oturan Tarık Akan'a "Bu ne" dedim.. "Artık belgesel çekiyorum" dedi. "Bu çok güzel bir Afrodisias filmi oldu" dedi.. "Sonunda Çağ'ın nefis çellosuyla.."
Masamız neşeli.. Hemen yanımda Bülent Eczacıbaşı.. O da Gürer'in öğrencilerinden.. Hani yardım amaçlı şeflik yapıyordu Borusan'a ünlüler.. Biri de Bülent'ti geçen sene.. Gürer, ana hareketleri öğretmiş ama çok çalışması gerek.. Bir şef sopası vermiş.. "Boş kaldıkça ayna önünde antrenman yapsın" diye.. Bülent de Amerika'ya gidiyor. Sopasını yanına almış.. Çalışıyor.. O ara Amerika'da bir kitapçıda bir kitap görmüş.. "İdiot" serisinden.. Erkekçe'yi yayınlarken bu seriden bir dizi yapmıştım. Az bilinen şeylerin önemli sırlarını, ayrıntılarını en basit şekilde, resimlerle falan anlatır.. Yıllar önce ilk bilgisayarıma gerzek gerzek bakarken, "Gerzekler için Bilgisayar" kitabı hayatımı kurtarmıştı.
Bülent de ayni seriden "Şeflik" kitabını almış, kolaylık olsun diye.. Dönüşte gümrükçü bavulu açmış.. Koca bir sopa.. "Bu ne?." Bomba momba, kesici, delici bir şey olur maazallah..
"Şef sopası" demiş, Bülent..
"Şef misiniz siz?.."
"Yani.. İşte.. Çalışıyorum.. Hık.. Mık.."
Gümrükçü bavula dalmış yeniden. Kitabı bulmuş.. "Gerzekler için şeflik!.."
Gülmüş.. "Hızlı öğreniyorsunuz" demiş, bavulu kapamış.. "Geç!.."
Bülent anlattı, biz kahkahayı bastık..
Yanımda Evin İlyasoğlu.. Çarşamba gecesi ondaydım, daha doğrusu Boğaziçi Albert Long Hall'deki muhteşem konserinde..
Lucerne Yaylı Sazlar Orkestrası..
Yani olmaz böyle şey.. Nasıl harikulade bir konserdi..
Hele finaldeki Çaykovski..
Çaykovski'nin finali.. Yani o hızla çalmak, önce akrobatlık gerektirir, öylesi..
"Gürer Aykal kitabını gördüm raflarda.. Harikaydı" dedim.. "O eskiz" dedi.. "Asıl Gürer kitabım yolda.."
Haklı Evin.. Gürer'e ne yazılsa az!.. Anlatmaya kitaplar yetmez..
Gülsin Onay eklendi o ara masamıza.. Yahu bana bakar mısınız, kimlerle ayni masada oturuyorum.
Gülsin.. Dünyanın en ünlü konser piyanistlerinden biri.. Onu ilk defa Londra'nın dünyaca ünlü Wigmore Hall konser salonunda, İngilizlere Adnan Saygun çalarken dinlemiştim. O gün bugün ölürüm..
Bu çarşamba Evin'in konuğu o.. Repertuarı da ben yapsam bu kadar olur.. Beethoven'in Ay Işığı sonatını çalacak Gülsin.. Yani "Sevgilinin eli avcunun içinde.. Ne dinlemek istersin" deseler, işte bu.. Ardından Chopin.. Polonaise Brilliante!..
Daha ne olsun?.
