Yeni Akit gazetesi yazarı Hasan Karakaya ile ilk kez Başbakan'ın kısa bir süre önce gerçekleştirdiği Lübnan gezisinde tanışmıştım.
Yalan yok, tanıyınca da şoke olmuştum.
Çünkü karşıma çıkan Karakaya, yazılarından bilindiği gibi öyle sert ve agresif adam değil, mükemmel denilecek kadar kibar ve sıcak bir şahsiyetti.
İlk kez katıldığım Başbakanlık seyahatinin buluşma yeri olan Devlet Şeref Salonu'nda ne yapacağını bilmeden ortada dolanan bendenize adeta mihmandarlık yaptı o gün.
Alınmasınlar ama o gezide daha önceden tanıdığım birçok erkek meslektaşımızdan daha ilgiliydi Hasan Ağabey, ben ve gezinin benim gibi diğer acemi kadın yazarı Hilal Kaplan'la...
Orada bir kez daha anlamıştım ki, iki insanın arkadaşlık veya dostluk kurabilmesinin en temel özelliği, ne sahip olduğu parti, ne ideolojisi, ne de kendi yaşam biçimi.
Oturup iki çift laf edebilmenin, muhabbet edebilmenin en temel özelliği, tarafların insani yaklaşımları.
Hasan Ağabey çok candan bir insan.
Önceki gün bir kez daha bir araya geldik. Habertürk TV'nin Yayın Yönetmeni Yiğit Bulut'un davetlisi olarak jet sosyetenin uğrak mekânı Etiler Papermoon'da buluştuk öğlen.
Tabii mekân öyle bir mekân olunca yani alkolün bolca tüketildiği ve ünlü tiplerin favori mekânı olunca, haliyle ana gündemimiz de yaşam tarzlarımıza müdahale meselesi oldu.
Hasan Ağabey ilk kez gelmiş Papermoon'a.
Zaten gelmeden evvel de,
"Yabancısıyız oraların ama hadi sizin hatırınıza geleyim!" demişti.
Etrafta tanıyanlar oldu tabii.
Adım gibi eminim, birbirlerinin kulağına eğilip, "Aaa... Ne işi var bu adamın burada?" falan dediler.
Eski Gaziantep Belediye Başkanı Celal Doğan da oradaydı.
Bir ara selam vermek için masasına gittiğimde, "Kiminle oturuyorsun?" diye sorduğunda, "Yeni Akit Yazarı Hasan Karakaya ile..." deyince o bile şoke oldu.
Sonradan gelip selam verdi ama Karakaya gibi radikal İslamcı bir kimliğe sahip bir yazarın orada olması doğal olarak şaşırttı kendisini.
Bu arada garson sipariş almak için masaya geldiğinde her ikisi de kola içmeyi tercih etti.
Ben ise pembe şarap sipariş ettim.
Ederken de, "Hasan Ağabey...
Mahzuru yok değil mi?" diye sordum. "Yok tabii. Niye olsun ki kendine zarar veriyorsun onu içerek. Bana değil ki!" mealinde bir cümle kurdu.
Neyse...
Çok keyifliydi sohbet. Etraftakilerin garip garip bakışlarına aldırış etmeden bir güzel yemeğimizi yedik.
Tatlı kısmına gelince ise koptum tabii.
Çünkü sipariş için bekleyen garsona, önce, "Kadayıf var mı?" diye sordu Hasan Ağabey.
Garson garip garip baktı Karakaya'nın yüzüne ve, "Yok efendim. Bizde sufle, tramisu, profiterol, napoleone gibi tatlılar var" diye cevap verdi.
Bunun üzerine, "Valla ben bilmem o saydıklarınızı. Hangisi bizim kadayıfa benziyorsa onu getirin o zaman" dedi.
"Benzeyeni yok efendim.
Bizim tatlılar çikolatalıdır genellikle" şeklinde bir izahla karşılaşınca da Yiğit'e dönüp, "Yiğitçiğim.
Ne iş yahu? Bunlar bana zorla çikolatalı tatlı yedirmeye çalışıyorlar. Öz be öz tatlı mı yiyemiyorum kardeşim.
Al sana yaşam tarzına müdahale! Bal gibi de müdahale ediyorlar işte!" diyerek esprili bir biçimde sitemini dile getirdi.
Güldük kahkahalarla...
Sonunda dondurmalı güzel bir sufle yemesi için ikna ettik kendisini.
Yedikten sonra da, "Çaktırmayın ama Allah için güzelmiş" dedi.
O arada bu buluşma internet sitelerine düşmüş haber olarak.
"Abi kusura bakma. İnternet siteleri bizi yazıyor. 'Flaş... Flaş... Hasan Karakaya Papermoon'da' diye vermişler haberi. Senin camia kızmasın sana sakın" dedim.
Güldü.
"Kızarlar mı canım? Niye kızsınlar? Sayenizde bir yazı konusu buldum. 'Türkiye'de insanların yaşam tarzına müdahale var mı yok mu?' Gözlerimle gördüm, test ettim ve çok önemli bir gerçeği ortaya çıkardım.
Sevilay'ın pembe şarabına değil ama benim kadayıfıma bal gibi de müdahale var kardeşim!"
