Nilay Arslan
Nilay Arslan
Hayat baktığınız şekilde yansıyan bir tılsım!
22.05.2023 | Pazartesi

Hepimizin rezonans yani titreşim alanı vardır. Biz bu manyetik alandan sürekli titreşim yayarız. Duygularımızın ve düşüncelerimizin elektromanyetik alanının yarattığı titreşimlerle dış dünyaya sürekli yayın yaparız. Ve bu elektromanyetik alanı etkileyen dalgalar, en yüksek titreşim hızımız olan kalpten gelir. Kalbimiz, beyin dalgalarımızdan çok daha güçlü bir dalga yaydığı için kalben neye inanıyorsak o olur.
"Ben şanslıyım" veya "Bugün çok güzel, hatta şahane geçecek" diyerek rezonans alanınızı değiştirdiğinizde emin olun günün akışı o doğrultuda şekillenecektir. Hayatta yaşadığımız ve algıladığımız her şey zihnimizin yaptığı bir yorumdan ibarettir. Bizler kendi zihnimizin oluşturduğu temsili bir ara yüzün içinde yaşıyoruz.


HAYAT BAKTIĞIMIZ ŞEKİLDE YANSIYAN TILSIMLI BİR SÜREÇ
Hayat, bizim ona baktığımız şekilde bize yansıyan tılsımlı bir süreçtir.
Bizler düşünce, inanç, umut ve duygularımızın yaşayacaklarımızı belirlediğine inanırsak, hayata olumlu, umutlu bakmayı refleks haline getirirsek hayatımız daha iyi akar. Çünkü hayat ona baktığımız renkle, seslendiğimiz kelimelerin yansımalarıyla bize cevap verir.
"Ben bu konuya çok olumlu bakıyordum, çok inanıyordum ama olmadı" diyenlerdenseniz şunu hatırlamanızda yarar var; inanmak zihinsel bir eylem değildir. Sadece zihnimizde birtakım düşünceleri olumlama yaparak, olumlu düşünerek kurgulamak inanma değeri taşımaz.
İnanmak, ruhsal bir eylemdir ve ruhun işidir. İnanmak, ruhun o şeye "evet" demesidir. Ruh "evet" dediğinde, hakikati gerekçelendirmeye başlar. Çok kötü bir durumun içindeyken "Ben bundan nasıl kurtulacağım" değil "Evet, buna benzer hatta bundan daha kötü problemler yaşayan bir sürü insan var. Bunu çözümlemiş ve hayatına devam eden birçok kişi var" dersek, ruhumuzu neye yöneltirsek, zihnimiz ona inanarak çalışır ve o içeriği malzeme olarak kullanıp olumlu akışla bizi imkânların olduğu güzel bir alana yönlendirir.
Zihin, imkânlara olumlu baktığınızda ulaşır. Stresle, kaygıyla, korkuyla, endişe ve belirsizlikle zihin imkânları göremez.

UMUTSUZLUK BİZİM İNANCIMIZDA YASAKLANMIŞTIR
Umutlu olmak, bizi yaratan kudretin, yaratıcının aslında bizi hiçbir zaman yalnız bırakmadığını ve yalnız bırakmayacağını bilmektir.
Umutsuz olan, "Beni yaratıcı bile kurtaramaz", "Ben bu işi asla çözemem" diyen kişi, Allah'ın ilminin ve o ilmin içindeki potansiyelin farkında değildir. Umutsuzluk bizim inancımızda yasaklanmıştır, çünkü o zaman Allah'a inanmış, ancak güvenmemiş oluruz.


Umutsuzluk, stres, korku, insan vücudu için kötü bir frekanstan yani beta frekansından yayın yapmamıza yol açar. Beta frekansı endişe, korku, "kaç kurtul, tehlikedesin" inancını tetikleyerek vücuda kortizol hormonu salgılatır, hem bağışıklık sistemimizi düşürür hem de vesveseli ve takıntılı düşünceleri davet eder. Devamlı aynı paternde kalmak, aynı olayları farklı kişilerle tekrar tekrar yaşamımıza neden olur. Benzer, benzeri çeker. Yani düşünceleriniz ve duygularınız, sizinle aynı frekansta titreşen şeyleri çeker.
Siz ne için hazırsanız o da sizin için hazırdır; ister negatif, ister pozitif olsun...


NE DÜŞÜNÜRSEN O TİTREŞİR NE TİTREŞİRSE ONU ÇEKERSİN
Gandhi'nin şu sözü rehber olabilir bize: "İnsanlar, genellikle olduklarına inandıkları kişi haline gelirler. Eğer bir şeyi yapamayacağıma inanırsam, bu inanç onu yapma gücümü elimden alır. Yapabileceğime inanırsam, başlangıçta sahip olmasam bile, onu yapacak gücü kendimde bulurum."

Öyleyse daha pozitif bir insan olmak için günlük konuşmalarınızı değiştirerek işe başlayabilirsiniz. İster yapamayacağınızı düşünün, haklısınız. İster yapabileceğinizi düşünün, yine haklısınız. Neyi düşüneceğiniz sizin elinizde.
Kısacası; düşünce tarlanıza ne ekerseniz, onu biçersiniz...

SON DAKİKA SON DAKİKA