Somatoform bozukluklar (bedensel belirti bozuklukları) bireyin sağlığı ile ilgili aşırı bir uğraş içerisinde olmasıdır. Bu bozukluklar, bedensel belirti bozukluğu, hastalık kaygısı bozukluğu (hipokondriyazis) dönüştürme bozukluğu (konversiyon) ve yapay bozukluk gibi sınıflandırmalar içeren geniş bir çeşitliliğe sahiptir.
Hastalık kaygısı bozukluğuna sahip kişiler bu durumun çok mantıklı olmadığının farkında olsalar bile kaygılanmaya devam ederler. Düşünceleri ve konuşmaları genellikle fiziksel hastalıklarla ilgili endişeler etrafında döner. Bazı olgularda ise kişi düşünce ve bedensel uğraşlarının mantıksız olduğunun bilincinde olmayabilir. Bir hastalığı olduğuna dair yoğun kaygı yaşamaları küçük fiziksel değişimleri dahi (yorgunluk, ağrıyan kas, küçük bir yara gibi) ciddi bir rahatsızlığın habercisi olarak yorumlamalarına sebep olur. Cinsiyet ve diğer sosyodemografik (eğitim, medeni durum gibi) özellikler bu rahatsızlıkta belirleyici değildir.
Psikolojik bir bütünlüğün sağlanabilmesi ve iyi oluş halinin sürdürülebilmesi beden, düşünce ve duygular arasındaki uyum ile ilişkilidir. Gündelik hayatımızda kullanılan sevinci kursağında kalmak, burnundan solumak, boğazı düğümlenmek, yüreği ağzına gelmek gibi deyimler aslında korku, öfke, üzüntü gibi duyguların beden aracılığı ile yaşandığını göstermektedir.
Zaman zaman bireyde ifade edilemeyen duygular, birtakım çözümlenmemiş içsel çatışmalar ve bedensel duyumların abartılı algılanması bedende dil bularak dışa vurulabilmektedir. Bedende dil bulmaktan kastedilen durum, kişinin birtakım belirtilerden muzdarip olması ve bu belirtilerin doktor değerlendirmesi sonucunda fizyolojik bir temelinin bulunmamasıdır. Bir diğer deyişle bedensel belirti bozuklukları yaşayan bireylerin bedenlerinde gerçekten de yakındıkları belirtiler mevcuttur ancak tıbbi olarak bu durumun doğrulanacağı bir kanıt bulunmamaktadır.
HANGİ ŞEKİLLERDE GÖRÜLEBİLİR?
Bedensel belirti bozuklukları çeşitli türlerde ortaya çıkabilmektedir. Bunlardan ilki ağrı, bitkinlik yorgunluk gibi bedensel belirtilerle karakterize olan bedensel belirti bozukluğudur. Kişiler belirtilerin önemi ile orantısız düzeyde yoğun bir kaygı duymaktadırlar ve zihinleri sürekli bu belirtiler ile meşguldür. Bu bireyler farklı doktor ziyaretlerinde herhangi bir problem yaşanmadığı kanıtlansa dahi endişe düzeyleri azalmamaktadır. Bir diğer tür ise kişinin kanser gibi ağır bir hastalığı olduğuna ve olacağına yönelik endişe ile kendini gösteren hastalık kaygısı bozukluğudur.
Hastalık kaygısı bozukluğunda kişi hastalık semptomları için sık sık beden taraması yapma veya bir hastalık tanısı alabileceğinden dolayı hastaneden kaçınma gibi aşırılaşan sağlık davranışları gösterebilmektedir. Bu bozuklukta, kişiler genel olarak bedensel bir belirtiden yakınmazlar. Bedensel belirti olması durumunda ise (Örneğin; ani kalkınca yaşanan baş dönmesi, geçici kulak çınlaması vb.) bu belirtiler genelde herhangi bir hastalığın işareti olmamaktadır.
NE ZAMAN DESTEK ALINMALI?
Kişiler genel olarak ilk aşamada psikolog veya psikiyatriste başvuru yapmazlar. Bunun yerine aile hekimliği, dâhili hastalıklar, nöroloji uzmanları gibi birçok farklı branşın uzmanlarına gitmişlerdir ve genelde bu doktorlar tarafından psikiyatri servisine yönlendirmeleri yapılmaktadır. Öncelikle kişi tarafından tarif edilen belirtilerin fizyolojik temelli olup olmadığının belirlenebilmesi açısından şikâyet ile ilişkili bir tıp doktoru görüşü alınması gerekmektedir. Yapılan tetkikler sonucunda herhangi bir problemin saptanmaması söz konusu ise ruh sağlığı profesyonellerine başvurmak uygun olacaktır.
Eğer ki bu durum kişinin işlevselliğinde bozulmalara yol açıyorsa ve altı aydan uzun süreli mevcut ise o zaman bedensel belirti bozuklukları kapsamında değerlendirilmektedir. Hastalık kaygısı bozukluğu genç yaşta başlamakla birlikte, 40-60 yaş arasında da sıkça rastlanmaktadır. Tedavide en iyi sonuç, doktor kontrolünde ilaç desteği ve psikoterapi kombinasyonu şeklindedir. Psikoterapi desteği ile kişinin bedensel belirtilerini felaket olarak görmesine yol açan tetikleyici etkenler ve bu kaygıya özdeş belirtiler üzerinde durulur. Tedavi uygulandıkça da kişi daha üretken, daha işlevsel ve daha iyi hissedebilmektedir.
Bedensel belirti bozukluklarının tedavisinde bilişsel davranışçı terapinin etkili olduğu bilinmektedir. Bunun yanı sıra, kişinin kaygı düzeyine göre veya eşlik eden depresyonun olup olmamasına bağlı olarak bazı durumlarda hem psikoterapi hem de psikofarmakolojik tedavi birlikte yürütülebilmektedir. Bu doğrultuda, öncelikle tek bir doktor tarafından sadece rutin kontrollere gidilmesi yönünde davranışçı müdahaleler; daha sonra ise bilişsel düzeyde bireylerin hasta olmaya karşı geliştirdikleri ve hissedilen belirtilere yönelik düşünceler ve inançlar ele alınmaktadır.