Anne olduktan sonra çoğu kadın bunu söylemeye utanıyor; ama kalbinde sessizce şöyle diyor: Ben nerede kaldım? Evet bebeğin kokusu muhteşem, evlat sevgisi bambaşka... Ama bir yandan da aynaya bakınca tanıyamadığın bir yüz var: Yorgun, şaşkın, biraz ihmal edilmiş...Ve en çok da sanki görünmez olmuş... Birçok kadın bu cümleyi fısıldayarak kuruyor: Anne olunca kadınlığımı unuttum. Aslında unutmadın. Sadece kaybettin sanıyorsun. Kadınlık dediğimiz şey; kıyafet, makyaj, flörtleşme, kırmızı rujdan ibaret değil... Kadınlık; ruh, beden, arzu, duygu, varoluş... Anne olunca hepsi bir süreliğine sessiz moda alınır. Çünkü beden hormonlarla savaşır, uykusuz gece nöbetleri, hiç bitmeyen sorumluluklar, kaçırılan duşlar, soğuyan kahveler artmaya başlar. Hepsi "önce ben" dediğiniz tarafı arka plana itmeye başlar.

KADIN KENDİNİ İHMAL ETMEZ
Bir kadın doğurunca 'anne' olur ama kadın olan tarafı ölmez. Sadece bir süreliğine kapının arkasında bekler. Toplum, anneye tek bir rol biçer: Bak, yetiştir, yorul, şikayet etme. Anne rolü öyle olmaya başlar ki, kadın rolünü bastırmaya başlar. Ama unutmayın ki; kadın kendini ihmal etmez. Bir şeyleri yetiştirmek için kendini geçici olarak askıya alır. Tıpkı eve misafir gelmeden önce yastıkları kenara koymak gibi... Misafir gider, yastık yerine döner. Zamanı gelince kadınlık da yerine döner. Ama kadınların çoğu bu dönüşün suçlulukla karışık olmasından korkuyor. Anneyim, böyle şeyler düşünmem ayıp. Yorgunum, kendimle uğraşacak zamanım mı var, evladım varken ben kimim ki, benim bedenim artık bana ait değil... Oysa gerçek şu sen hala sensin. Ama başkalarının anneliğin hakkında yorumları o kadar sesli ki sıra bir türlü sana gelmiyor...


DEĞİŞ, GELİŞ, DÖNÜŞ
Doğum sadece bebeği doğurmuyor. Kadını da yeniden doğuruyor. Sen artık önceki kadın değilsin. Ama bu kötü bir şey değil. Önceki halin değişti, gelişti, dönüştü. Bazı parçaların yok olmadı, yer değiştirdi. Bazıları büyüdü, bazıları kabuk bağladı. Sen eski seni kaybetmedin; yeni seni hâlâ tanımıyorsun.

İKİ KİMLİK AYNI BEDENDE TAŞINABİLİR
Toplum yıllardır bu iki kimliği sanki kavgalıymış gibi gösterdi: Ya annesin ya kadın. Oysa gerçek şu: En güçlü kadınlık, anneliği de içinde taşıyandır. En olgun annelik, kadınlığını unutmayanındır. Sen iki kimliği aynı bedende taşıyabilirsin. Biri diğerini silmiyor. Sen iki tane güçlü 'ben' seçeneğine sahipsin. Kadınlık anne olduktan sonra daha derin, daha çekici, daha güçlü olur. Anne olan kadının bakışı değişir. Vücudu değişir. Enerjisi değişir. Kadınlık, bazen gençlikteki gibi 'coşkulu' olmaz ama çok daha olgun, derin ve güçlü olur. Bu yeni kadınlık bazen daha yavaş, bazen daha sakin ,bazen daha emin adımlıdır. Ama bir şey kesindir: Anne olduktan sonra kadınlığın biter değil başka bir seviyeye çıkar. Birçok anne bana aynı cümleyi kurar: "Kadınlık hissedince kendimi kötü hissediyorum." Hayır. Kadınlık bir ihtiyaçtır. Kadınlık bir enerji, kimlik, varoluş biçimidir. Kadınlık anneliğe ihanet değil. Kadınlığını hatırlamak, seni daha kötü bir anne yapmaz. Tam tersi: Kendini unutan kadın, bir süre sonra herkesi unutacak kadar tükenir. Ama kendini yaşayan kadın, çocuğuna da ışık olur.

UNUTMA
Sen kadınsın. Sen annesin. İkisi de sensin. Ve hiçbirini diğerine feda etmek zorunda değilsin. Anne olunca hayat değişiyor, beden değişiyor, öncelikler değişiyor. Kadın bir bakıyor ki kendini en sona koymuş. Ama şunu açık açık söylemek lazım: Anne olmak, kadın olmaktan vazgeçmek değildir. Kadın kendini ihmal ettikçe güçlenmez, sadece yorulur. Kendine dokunan, aynada gözünün içine bakabilen kadın; çocuğuna da hayata tutunmayı öğretir. Kadınlık bir lüks değil, bir ihtiyaçtır. Süslenmekten değil, hissetmekten bahsediyorum. Unutmayın; kendini yok sayarak anne olan kadın tükenir, kadınlığını yaşatarak anne olan kadın hem kendini hem evladını hayata bağlar. Çünkü mutlu anne, vicdan azabı değil, yaşam enerjisi taşır. İşte gerçek annelik budur...