Bir at düşünün... Sorulan her matematik problemini çözüyor, harfleri toynaklarıyla heceleyerek iletişim kurabiliyor. Üstelik sadece rakamlarla sınırlı değil, sanat eserlerini analiz ediyor, ressamları stillerinden tanıyabiliyor. 1900'lü yılların başında Almanya'da yaşayan "Akıllı Hans" isimli bu at, hem halkın hem de bilim insanlarının ilgisini üzerine çekti. Kimi onu dahi ilan etti, kimi gösteri oyunu sandı. Ancak gerçeği ortaya çıkaran deneyler, bambaşka bir gerçeği gözler önüne serdi.
1900'lü yılların başlarında, kısa bir süreliğine de olsa, bazı bilim insanları bir atın Almanca konuşabildiğine, ressamları tarzlarından tanıyabildiğine ve hatta karmaşık matematik işlemleri yapabildiğine inanıyordu. Ancak gerçek aslında bambaşkaydı.
ATLAR GERÇEKTEN ZEKİ MİDİR?
1900 yılında, matematik öğretmeni Wilhelm von Osten, bambaşka bir yaklaşım benimseyerek yeni öğrencisi olarak bir atı seçti. Bu at, "Hans" adını taşıyordu. Von Osten dört yıl boyunca, Hans'a ileri seviye "at matematiği" eğitimi verdi. At, eğitmeninin sorduğu sorulara toynaklarını yere vurarak yanıt veriyordu. Toynaklarıyla sayı sayabiliyor, hatta harfleri vurarak isimleri heceleyebiliyordu.
Toplama işlemi sorulduğunda Hans, biraz bekledikten sonra toynaklarıyla doğru sayıyı vurarak cevabı veriyordu. Üstelik yalnızca sayılarla sınırlı kalmayıp alfabe kodlamasıyla kelimeleri heceleyerek iletişim bile kurabiliyordu.
Ancak herkes aynı fikirde değildi. Atların yüzyıllardır ulaşım aracı olduğu bir toplumda, birdenbire matematik zekasına sahip bir hayvanın çıkması bazılarını doğal olarak şüpheye düşürdü.
BİLİM İNSANLARI ARAŞTIRDI
1904 yılında Almanya Eğitim Kurulu, Hans'ı test etmek üzere bir komisyon kurdu. Soru şuydu: Hans gerçekten matematik biliyor muydu, yoksa bu bir aldatmaca mıydı?
Deneyler bir buçuk yıl sürdü. Hans'ın eğitmeni von Osten, testler sırasında uzaklaştırıldı. Fakat at yine de doğru cevaplar vermeye devam etti. Bu, işin içinde bir hile olmadığını düşündürdü ve komisyon sonunda atın "gerçekten" bildiği sonucuna vardı. Fakat asıl mesele burada başlıyordu.
"AKILLI HANS ETKİSİ" ORTAYA ÇIKIYOR
Bu noktada devreye genç bir psikolog ve biyolog olan Oskar Pfungst girdi. Hans'ın gerçekten düşündüğünü mü, yoksa başka bir şeyi mi yaptığına dair çok daha kapsamlı ve dikkatli deneyler tasarladı.
Pfungst'in ilk işi, at ile soru soran kişi arasına mesafe koymak oldu. Böylece at, insanların yüz ifadelerini okuyamayacaktı. Başka bir deneyde ise soruyu soran kişi, cevabı kendisi de bilmiyordu. Sonuçlar şaşırtıcıydı: Eğer soruyu soran cevabı bilmiyorsa, Hans da bilemiyordu. Ayrıca, eğer Hans soru soran kişiyi göremiyorsa, cevapları da doğru veremiyordu.
Pfungst böylece Hans'ın aslında çevresindeki insanların yüz ifadelerinden, mikro mimiklerinden ve vücut dillerinden ipuçları alarak cevap verdiğini ortaya koydu. Yani Hans, saymayı bilmiyor ama insanların ne zaman durmasını beklediğini anlayabiliyordu. Toynağı doğru sayıya ulaştığında, izleyicilerin ya da eğiticilerin farkında olmadan verdiği tepkiler, onun durma zamanını gösteriyordu.
HANS SAYESİNDE YENİ BİR KEŞİF YAPILDI
Hans matematiği öğrenmedi ama insanlara çok önemli bir şey öğretti: Bilimsel deneylerde, gözlemcinin denek üzerindeki bilinçli yada bilinçsiz etkisi mutlaka hesaba katılmalıydı. "Akıllı Hans Etkisi" olarak bilinen bu olgu, bugün hala psikoloji ve deneysel bilimlerde dikkate alınan temel prensiplerden biridir.
POPÜLERLİĞİNİ KAYBETTİ
Hans bir dönem büyük bir yıldız olsa da, sırrı ortaya çıkınca eski popülerliğini kaybetti. Hâlâ duygusal tepkileri okumakta çok iyi olsa da, toplama işlemi yapmadığı anlaşıldığında cazibesini yitirdi. Ne yazık ki, Hans'ın hayatı da pek mutlu bitmedi. Hayatının devamında ne yaptığına dair kesin bir bilgi yok. Yine de onun hikayesi, bilim tarihinde unutulmaz bir yer edindi.