Mustafa Seven bir gazetenin fotoğraf editörüyken, Instagram yeni yeni yaygınlaşmaya başlamıştı. Seven bu mecrayı nasıl etkin kullanabileceği konusunda kafa yordu ve arşivindeki fotoğrafları, açtığı Instagram hesabına yüklemeye başladı. Uzun süre bu konuda emek harcayıp bir milyonu bulan takipçi sayısına ulaştığında artık o bir Instagram fenomeniydi... Dünyanın dört bir yanına seyahat eden fotoğraf sanatçısı Seven, arşivinden seçtiği en özel kareleri Tatil SABAH ile paylaştı. Yaşadıklarını anlattı.
- Çok seyahat ettiğinizi biliyoruz. Peki ama ne kadar çok?
- Çok... Sanırım dünyanın etrafını üç kez gezecek kadar kilometre yapmışımdır. Son bir yılda birçok yere gittim... Los Angeles, Filipinler, Gana, Singapur, Paris, İsviçre, Amsterdam, Berlin, Atina, Roma, Napoli, Venedik, St Petersburg, Moskova, Avustralya, Viyana, Kuveyt, Ürdün, Barselona, Milano, Budapeşte, Dubai, Sochi'ye seyahatlerim oldu.
- Sokak fotoğrafçılığı yapıyorsunuz... Nasıl bir yol izliyorsunuz çalışırken?
- Gittiğim yerdeki hayatla bir bağ kuruyorum. Genelde bu gezdiğim ülkelere iş için gidiyorum ama iş için beş gün ayırıyorsam, kendim için de beş gün ayırıyorum. 'Hayat nasıl dönüyor, ne yeniyor, ne içiliyor, ne yapılıyor' hepsine bakıyorum. İlk gittiğim yerlerde fotoğraf çekmekten ziyade daha sonraki seyahatlerime hazırlık olabilecek veriler toplamaya çalışıyorum. 'Bir daha gelirsem neler çekebilirim?' diye bakıyorum. Sonuçta manzara ya da doğa fotoğrafı çekmiyorum. Fazlasıyla bilgiye ihtiyacım olan bir iş yapıyorum. Bir iki günümü 'Burada ne çıkarabilirim?' sorusuna cevap arayarak geçiriyorum. Kontaklar buluyorum, onları ziyaret ediyorum. Fotoğrafçı arkadaşlarla iletişime geçiyorum. Bilgi topluyorum.
- Sizi en çok etkileyen yer neresi?
- Bir yerin kültürel dokusu, gece hayatından ziyade onunla nasıl bir bağ kurduğumla ilgili etkilenme oranım. Mesela Gana'dan çok etkilendim, oraya çok sık gidip geldim son zamanlarda... Bir muz belgeseli çekiyorum. Yedi-sekiz ay sürdü başlayalı... Bir buçuk sene daha sürecek. Ganalıların hayatına fazlasıyla dahil oldum ve çok etkilendim. Siyahilerin hayatına nüfus edebildim. Onların tüm yokluğa ve yoksulluklarına rağmen, umut dolu ve eğlenceli olmalarının sırrını anlamaya başladım.
- Neymiş sırları?
- Çok pozitifler, hayata kötü tarafından bakmıyorlar. Eğlence hayatlarının bir parçası. Evde oturup film izlerken bile çok eğleniyorlar. Halbuki her tür hastalık, yoksulluk orada, su sıkıntıları var. Ama bunlara rağmen keyifleri yerinde. Siyahi olmanın verdiği bastırılmış kimliklerini yeni yeni keşfediyorlar. O yüzden çok etkilendim Gana'dan. Ekonomik düzeyin arttığı yerlerle ilişki kurmam zor oluyor. Paris'i çok seviyorum ama orada kurduğum ilişki ile yoksul ve gelişmekte olan ülkelerde kurduğum ilişki aynı değil. Yoksul ülkelerdeki insanlarla kurduğum ilişki beni daha çok mutlu ediyor.
- Seyahat bir trend mi oldu?
- Instagram hayatımıza girdikten sonra seyahat yaşamımızın bir parçası oldu. Parayla da ilgili değil bu durum. Parası olan kesim zaten geziyordu. Artık ekonomik olarak güçlü olmayanlar da geziyor. Belki Londra'ya gitmiyorlar ama İstanbul'da görmedikleri yerleri keşfediyorlar. Yıllarca deniz görmeden İstanbul'da yaşamış insanlar vardı oysa ki... Artık durum bu kadar vahim değil. Sosyal medyanın bunda çok büyük etkisi var. Instagram'ın dünya turizmine büyük katkısı var. İnsanlar aynı şeyleri yapmaktan sıkıldılar. 'Artık ben de varım' diyorlar... Selfie'nin alt metni o. Şehirleri ikonik bazı sembollerle yan yana koyup arzu nesnesi haline getirmek çok doğru bir şey değil. Ben orada nasıl bir hikaye kurabilirim ona bakıyorum. Ana merkezde ikonlar yok benim için.
- Instagram markalara ne sağlıyor?
- Instagram üzerinden yapılmış bir şeyi satışa döndürmek çok mümkün değil. Ama marka bilinirliğini artırma, marka algısını değiştirme imkanı var. Telefonsuz tuvalete gitmeyen bir sürü insan var. 'TV'nin ve gazetenin yerini alır' demek için erken ama bir süre sonra alacak.
PARİS ÇOK SEKSİ BİR ŞEHİR AMA ORADA YAŞAYAMAM
- Gittiğiniz rotalarda alışveriş, gastronomi gibi konulara vakit harcar mısınız?
- Orada hayat nasıl akıyor ona bakıyorum. Alışveriş hayatta en son düşündüğüm şey. Dünyanın neresine gidersem gideyim bir şey almak aklıma gelmez. Nerede ve nasıl kaldığımla ilgili sıkıntım yok. Lüks ve büyük beklentilerim olmuyor. Bir çadır ver, yaşayabileceğim kadar ekmek ver, su ver, yaşamsal ihtiyaçlarımı karşılayayım başka bir şey aramam. Yeter ki o gittiğim yerden bir şey çıkarabileceğimi bileyim. Seyahatlerde en büyük ağırlığım fotoğraf çantam: 30 kilo kadar. Kişisel ihtiyaçlarımı minimumda tutmaya çalışıyorum çünkü önemli olan fotoğraf çantam. Orada nasıl vakit geçirdiğim, onlar bana ne kattı, ben onlara ne kattım... Bunlar daha önemli benim için.
- Gitmekten her defasında keyif aldığınız nereler var?
- Paris'i fotoğrafik olarak seviyorum. Çok seksi bir şehir. Sokak fotoğrafçılarının da en önemlilerinin yetiştiği yer. İstanbul bence dünyada bir numara. Duygusal da bir yaklaşım bu tabii. Estetik unsurlarla zenginleştirilmiş bir şey değil benim beklentilerim. İstanbul'a borcum var, böyle ödemek istiyorum bu borcu. Atina ve Berlin'de çok rahat ediyorum. "Paris'te yaşarım" demem ama Berlin'de yaşarım.
