Görüyorum, sevgili kardeşim...
"Kutuplaşıyoruz" diye orandan burandan çekiştiriyorlar, yalanlardan bina inşa ediyorlar.
Hiçbiri tutmadığında, "bak ama böyle giderse, sen de kaybedersin" diye aba altından sopa göstermeye çalışıyorlar.
Eh, haklarını da verelim...
Kutuplaşanın, kutuplaşarak ayakta kalmaya çalışanın, kutuplaştıranın asıl kendileri olduğunu gözlerden saklamayı iyi beceriyorlar.
Sonunda sen de pes ediyor ve "bizim dilimiz kutuplaşma değil, uzlaşma dili" şeklinde savunmalara geçiyorsun.
Ne oluyor?
Ana akım medya ve sosyal medyadaki tetikçileri sırıtarak soruyor: "Huzur ve uzlaşma şimdi mi aklına geldi?"
Problemi fark edemiyor musun sevgili kardeşim?
Gerçekte uzlaşmaya hiç niyeti olmayan bu tayfaya "uzlaşma"dan söz edip durmaktaki yanlışı...
Onlarla hakikaten uzlaşacağını sanmanın ve bunu bir siyasi çizgi kılmanın faturasının ilerde nasıl ağır çıkacağını...
Bunun sana doğru yöneltilmiş stratejik bir hinoğlu hinlik olduğunu göremiyor musun?

***
Mesele halkın bakışı ve tavrı ise...
Halkın uzlaşma gibi bir sorunu yok!
Halk çarşıda, pazarda, evde, işyerinde uzlaşıyor.
Uzlaşmadığı zaman da birlikte veya yan yana yaşamayı beceriyor.
Ama bir dakika sevgili kardeşim...
Hem halk adına siyaset yaptığını söyleyip hem de bugüne kadar halka karşı işlediği hiçbir suçun hesabını vermeye yanaşmayanlarla uzlaşamazsın!
Esmerlerin hakkını beyazlara yaranarak savunamazsın!
Malum medyanın şerrinden korkarak kendini tanımlayamazsın! Bil ki, bunu yaparsan, gün gelecek aynada kendini tanıyamayacaksın.
Hani Cins dergisinde Selahattin Yusuf yazmış ya...
İşin ucunda o meşhur işadamının ormana kaçan golf topunu koşup getirmek var.
Şimdilik bu kadar not düşeyim...
Sen de bir düşün sevgili kardeşim!