Suçlu bulundu: "Vatandaş." Öyle ya, "dere yatağına ev yapmasaydı."
Aklımıza geldi, hemen soruverelim:
- Giresun'u da sel basmıştı... Orada da vatandaş dere yatağına mı ev yapmıştı?

***
Giresun Belediye Başkanı bangır bangır bağırmıştı:
30 metre ötemiz deniz.
Ama suyu denize atamıyoruz.
İnsan hatası... Mühendislik hatası... Karadeniz sahil yolu duvar oldu, suyun denize gitmesini engelliyor.
***
Bizde adet böyledir.
Herkes suçu "başkasına" atar.
"Aynaya bakmak... Özeleştiri yapmak" geleneklerimizde yok gibi.
***
12 Eylül 1980'in üzerinden 29 yıl geçtikten sonra yapılan bazı "protestoları" izledik.
Örneğin "işçiler" çok serttiler.
"12 Eylül'de haklarımız elimizden alındı" dediler.
Haklı mıydılar?
Evet... Yüzde yüz.
***
Ama kimse de çıkıp "şunları" sormadı, söylemedi?
12 Eylül askeri yönetiminin "Çalışma Bakanı" kimdi?
Kim olacak?.. "Türk-İş'in Genel Sekreteri" idi.
***
Hem "en büyük işçi örgütünün" ikinci adamını "ihtilal hükümetine" vereceksiniz.
Hem de "haklarımız elimizden alındı" diyeceksiniz. Ayıp olmuyor mu?
***
Sel felaketinden sonra Giresun Belediye Başkanı'nın gösterdiği "olgunluğu" İstanbul'u yönetenler de, siyasetin önde gelen aktörleri de gösteremediler.
Giresun'un başkanı demişti ki:
Polemiği, geçmişi, birbirimizi suçlamayı barakalım.
Hatalarımızı görelim, birlikte önlem alalım.
***
Suçu gelin etmişler, kimse damat olmak istememiş. Depremde, selde, diğer konularda da "bizde adet böyle" işte.
Suç "derededir." Suç "vatandaştadır." İlle de devletten bir sorumlu aranacaksa "suç" en alttaki memurdadır... "Zabıtadadır."
***
Sel ile "göçen" Giresun'da, "güneş duasına" çıkılmıştı:
- Allah'ım... Yağmura ihtiyacı olan bölgelere yağmur, bize de güneş ver.
İstanbul'un işi de "duaya kaldı" galiba.
Öyleyse;
Sorumlu aramayı bırakalım, topluca duaya çıkalım.