Hikâyemiz "30 yıl öncesine" ait.
Hikâye dediysek sözün gelişi...
Anlatacaklarımız "gerçek... Belgeli."
Suudi Arabistan'da içki yasak ya...
Büyükelçiliğimiz, İtalya üzerinden, "kırtasiye malzemesi" diyerek "TIR dolusu viskiyi" Suudi Arabistan'a getirmiş.
Sonra da...
"El altından" satışa başlamış.
***
Günün birinde Suudi'ler
"olayı fark etmişler."
Büyükelçilikteki
"2 görevli" ile büyükelçinin
"şoförünü" yakalayıp, hapse atmışlar.
Ama
"daha yukarıya... Büyükelçiye" dokunamamışlar.
Zira...
Hapse atılan 3 kişi "idari personel... Dokunulmazlıkları yok."
Büyükelçi ise "diplomatik dokunulmazlığa sahip."
***
Olay büyümüş... Suudi Arabistan devleti "durumu" Ankara'ya bildirmiş.
Ve konu mahkemeye intikal etmiş.
Yargılanan
"büyükelçi" olunca...
Yargılama da "Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nde."
***
Mahkeme
"şahitleri" dinlemiş.
Şahit 1: Askeri Ataşe
Şahit 2: İdari Ataşe.
Şahit 3: Ticaret Müşaviri.
"Yargı sürecini" kısa keselim... Ve
"sonuca" gelelim.
Mahkeme
"Türk milleti adına" kararını vermiş:
- Büyükelçi ile Büyükelçilik Müsteşarı'nın 14'er ay hapsine.
***
Sonra... Dosya
"Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu'na" gitmiş.
Genel Kurul kararı:
- 4.Ceza Dairesi'nin verdiği kararın onaylanmasına...
***
Bu hikâyenin
"ayrıntılarını" öğrenmek isteyenlere uzun uzun
"dosya numarası" falan vermek yerine...
"Daha kolay bir kaynak" gösterelim.
Kaynağımız bir kitap:
"Monşerler... Hikâye-i Hariciye... Cemil Ünlütürk."
