Yazının başlığını TRT'nin dizisi Yedi Güzel Adam'dan esinlenerek attım.
Cinayetle, vahşetle, suikastla, baskınla geçirdiğimiz kabus dolu haftanın içinden iki güzel olay seçtim ki, iyice enseyi karartmayalım.
İki güzel adamdan ilki, Bingöl Karlıova Kaymakamı Levent Yetgin'di. Çiftlik köyünde solunum cihazına bağlı olarak yaşamını sürdürmeye çalışan Hüseyin Yalçın adlı hasta, kar nedeniyle yolların kapanması yüzünden ölmek üzere imiş. Çünkü cihaza enerji sağlayan jeneratörün yakıtı bitmiş.
Durumu haber alan Kaymakam Yetgin, eline bir bidon mazot almış, düşmüş yollara... Dört saatlik uzun uğraşlardan sonra köye ulaşıp Hüseyin Yalçın'ın 'nefesi' olmuş.
Olayı haber bültenlerinde izledim. Kaymakama kapıyı açan evin hanımı sordu: "Başka gelen var mı?"
Kaymakamın yüzünü acı dolu bir gülümseme kapladı: "Bu havada bizden başka kim gelecek?" İşte pek çok siyasetçinin şişirme seçim kampanyalarında kullandığı 'Halk için halka hizmet'in aslı bu olmalı.
İkinci güzel adam Ankara'da Dışişleri Bakanlığı önünde emniyeti sağlayan bir komiser. (Ne yazık ki ismini öğrenemedim) Üç genç, bakanlığın önünde protesto eylemi yapmış. Önce ellerindeki pankart alınmış. Sonra güvenlik noktasına götürülmüşler.
Oradaki komiser, önce soğuktan titreyen gençlerin önüne elektrik sobasını koyuyor.
Sonra da bir baba gibi nasihat ediyor: "Oğlum eylem ne için yapılır?
Sesi duyurmak için değil mi? Burada eylem yaptınız da ne oldu?
İki-üç güvenlikten başka sizi duyan oldu mu?
Madem protesto eylemi yapacaksınız, gitsenize Kızılay'a..."
İşte özlenen, beklenen polis davranışı. Eylemin kendisine değil, yerine ve yöntemine itiraz ediyor komiser.
Gençlere şefkatle yaklaşıp önce onların güvenlik ve sağlıklarını düşünüyor. Sonra da demokrasi dersi verir gibi onlara 'eylem yeri' gösteriyor.
Onlar iki güzel adamdı...
Çirkin haftaya inat...