Org. Ergin Saygun'dan bir mektup aldım. Hem, Dört Bir Taraf'ta seslendirdiğim, hem de sütunumda yazdığım bir iddianın, Genelkurmay Başkanlığı tarafından doğrulanmadığını hatırlatıyor.
26 Ekim 2009'da savcılığa ihbar mektubu gönderen bir subay, Genelkurmay 2. Başkanı Ergin Saygun'un talimatıyla, Genelkurmay Harekât Başkanı Nusret Taşdeler'in, Daire'deki subaylara hazırlattığı Bilgi Destek Planı ve Lahikası'ndan söz etmiş, belgeleri de ihbar mektubunun ekinde yollamıştı. AK Parti aleyhine kara propaganda yapılmasını öngören bu Plan, Eylül 2007'de hazırlanmıştı. Muhbir subay, 20 Haziran 2008'de, söz konusu planın Taraf'ta yayınlanması üzerine, Genelkurmay'daki 6 bilgisayarın hard disklerinin geri getirilemeyecek biçimde silindiğini ileri sürüyordu.
Ergin Saygun, "Muhbir subaya mı inanacaksınız; yoksa Genelkurmay'ın açıklamasına mı?" diye soruyor. Çünkü bu Lahika Taraf'ta yayınlanınca, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, böyle bir belgenin Genelkurmay'da hazırlanmadığını söylemişti. Muhbir subayın ihbar mektubunun ekinde gönderdiği Bilgi Destek Planı'nın altında hiçbir ıslak imzanın bulunmadığını, sadece, Korgeneral Nusret Taşdeler adına imzaya açıldığını hazırlatalım. Ergin Saygun, 2003 yılındaki Plan Semineri'ne de katılmıştı. Orada şöyle konuşmuştu: "Komutanım, bu bir EMASYA değildir. Bu devletin bekası, rejimin devamıyla ilgili bir şeydir. Bu bakımdan, diğer kuvvetlere mensup bölgemizdeki kurum ve kuruluşların da, bu yaklaşım içinde olması ve yapılacak bütün planlamada görev alması gerekir."
Ergin Saygun, konuşmasının senaryonun bir parçası olduğunu, gerçek durumla ilişki kurulamayacağını söyleyerek açıklamasını şu şekilde sürdürüyor: "Verilen duruma göre İzmit'te kanunsuz bir gösteri kontrolden çıkmış, pek çok iş yeri tahrip edilmiş, 2 gün içinde 25 kişi ölmüş, 500 kişi yaralanmış, birkaç gün sonra Fatih'te benzer bir ayaklanma başlamış, bütün İstanbul'a yayılmış, bu arada 30 kişi ölmüş. Kentte pek çok mağaza ve ev yağmalanmış, ölümler ve çatışmalar her geçen gün devam etmiş. Sokağa çıkamaz hale gelen ve can derdine düşen halk, askeri birliklere ve jandarma karakollarına sığınmış. Mağazaların yağmalanması sonucu esnaf kepenk kapatmak zorunda kalmış, bir çok zaruri gıda maddesinin temininde sıkıntı yaşanmaya başlanmış. Sıkıyönetim ve kısmi seferberlik hali ilan edilmiş. Bu husus, senaryoda, İslâm devleti kurma özlemlerini fiilen harekete geçirmişlerdir şeklinde yer almaktadır. Senaryoda bırakın EMASYA'yı, olağanüstü halin bile ötesine geçilmiştir ki, sıkıyönetim ilan edilmiştir. Mesele budur. Söylediklerimin ardında başka şeyler aramak ve yakıştırmak beyhude bir gayrettir. Kara, Deniz, Hava demeden, karargâhları takviye için diğer kuvvetlere ait personele de görev verilmesi gerektiğini vurguladım..."
Ordu mensuplarının hapishanelerde çile çekmesinden dolayı ancak üzüntü duyarım, hele ileri yaşları düşünüldüğünde. Öte yandan Bilgi Destek Planı ya da İrtica ile Mücadele Eylem Planı gibi AK Parti aleyhine kara propaganda amacı taşıyan belgelerin hazırlandığına inanıyorum. 1998'de, Şemdin Sakık'ın ifadeleri çarpıtılarak Fazilet Partisi, Hadep, bazı siyasetçiler ve gazetecileri karalayıcı Andıç hazırlanıp, gazetelerde yayınlanması sağlanmamış mıydı? 1999'dan itibaren kara propaganda siteleri kurulmamış mıydı? TSK, boğazına kadar siyasetin içinde değil miydi? Ama tabii ki mahkeme, kanaatle değil, somut delillerle hüküm vermeli.
Ergin Saygun mektubunu tamamlarken hastalığına dair bilgiler de veriyor: "13 adet hastalık ile buradan sağ çıkma ihtimalimin ne olduğu konusunda bir fikrim yok. Ortada gerçekten hiçbir şey yokken, ömrümün son yıllarını sevdiklerimden uzak geçirecek ne yaptım diye düşünüyorum. Yeni kurulan düzen her ne ise, ihtiyaç duyduğu enerjiyi, kendisine sıdkı sadakatle hizmet etmiş evlâtlarını manen ve maddeten imha ederek sağlamıştır."
