TERÖR ve deprem olayları sırasında medyada en çok programların yas nedeniyle kaldırılıp kaldırılmaması tartışıldı.
Ben de bu süreç içinde görüşümü net bir şekilde ortaya koydum. "Çalgılı çengili pür neşe programların yayınlanması şık olmaz, olsa olsa saygısızlık olur. Ama bir talk show programının içeriğini gündeme göre değiştirip ağırlaştırarak yayınlamakta sakınca yok.
Yine de bu konudaki en büyük jüri, halkın kendisidir. Sonuçta en kesin değerlendirmeyi onlar yapacaktır" mealinde bir şeyler yazdım.
Programların yayından kaldırılmasına en çok karşı çıkan da sevgili Okan Bayülgen oldu. Kendisi, gündeme uygun değişiklikler ile TV8'deki Kraliyet Ailesi programlar dizisine devam etti. İyi de etti. Zira bu programlarda doğru mesajların geniş kitlelere ulaştırılması, 'Evim evindir' gibi son derece olumlu organizasyonların hayata geçirilmesi sağlandı.
Ama cumartesi gecesi Disko Kralı'nda bir büyük yayıncılık hatası yapıldı. Stüdyoda 'geyiğin' dibine vurulurken ve kahkaha dolu sohbetler yaşanırken, Van'a; Tayfun Talipoğlu'na bağlandılar. Okan, daha sonra itiraf ettiği gibi, bu bağlantıda 'sıradan enkaz kaldırma çalışmalarının' konu edileceğini sanmıştı. Ama Tayfun Talipoğlu dramın en koyusunu, kederin en acısını öyle bir çaldı ki damaklarımıza...
Ailesi, 29 yaşındaki öğretmen Dursun Demir'i arıyordu. Evinin enkazından da, öğretmenlerin gittiği Buse Kafe'nin yıkıntılarından da çıkmamıştı...
Olayın kasveti tüm ağırlığıyla çöktü stüdyoya... Az önceki neşeden eser kalmadı.
Okan ne yapacağını şaşırdı. "Eee? Ne olacak şimdi? Oturalım o zaman böyle... Dünkü Medya Arkası'nı verin bari" filan diyerek, belki de yayıncılık kariyerinin en zor anlarını yaşamak zorunda kaldı.
Ya 'geyik' içerikli talk show yapacaksın ya da programını Van'daki büyük hüzne uygun hale getireceksin.
İkisini bir arada yapmaya kalkarsan, pişirdiğin bu 'aşure' boğazına işte böyle kaçar...