Uzm. Bio. Çiğdem Üregen
Uzm. Bio. Çiğdem Üregen
Aç olan karnımız mı beynimiz mi kalbimiz mi?
20.10.2021 | Çarşamba

Gün içerisinde yaşadığımız açlık hissimiz, karmaşık ve çok sayıda duygunun beraber oluşturduğu bir gerçek… Zaman zaman ne kadar yemek yerseniz yiyin, yine de doymadığınız ve devamlı bir şeyler atıştırmak istediğiniz gün ve akşamlar oluyordur. Bu durumun temel sebebi beyin kimyamız…

Beynimiz, nörotransmitter adı verilen kimyasallar ile sinirlerimiz arasındaki iletişimi kolaylıkla sağlar. Böylelikle beynimizdeki fonksiyonlar ruh halimizi doğrudan etkiler.

Bu konu üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar da göstermiştir ki, fazla yemek yeme sebebimiz yüzde 75 oranında ruhsal ve duygusal durumlarımıza bağlıdır.

Beyindeki nörotransmitterlerden serotonin, kendimizi mutlu, neşeli ve canlı hissetmemizi sağlar. Eksikliği durumunda yani biz mutsuz ve depresifken Beynin ihtiyacı olan serotonin arttıran süt ürünleri, çikolata gibi besinlere yönelmemiz, bu durumumuzu bilinçsiz olarak bir yatıştırma şeklimiz olarak karşımıza çıkar.

Benzer şekilde dopamin de bizi keyifli, güvende ve motive hissettiren hormondur. Eksikliği durumundaki canı sıkkın halimizi telafi için yiyeceklere yönelmemiz; Özellikle de kuruyemiş, çikolata, çilek, muz gibi dopamin düzeyimizi arttıracak besinlere düşkünlüğümüzün de bilimsel açıklamasını böylece yapabiliriz.

Görüyoruz ki duygusal yemek yeme isteği, en çok "kalbimiz aç" olduğu durumda ortaya çıkar. Kalp Açlığı, sadece sevgi eksikliği, yalnızlık veya ikili ilişkilerdeki problemler nedeniyle gelişmeyebilir. Güvensizlik, suçluluk, kıskançlık, kaygı, hayal kırıklığı, üzüntü, sıkıntı, gibi duygular da duygusal yemek yeme alışkanlığını tetikler.

Böylesi dönemlerde fazla yemek yemek kilo alımı ve ileri boyutlarda obeziteye neden olurken, obezite nedeniyle ortaya çıkan ve yine hormonal kaynaklı bazı başka sebepler de bizi daha çok yemeye itmektedir. Ve bu durum bir süre sonra maalesef önüne geçilemez bir kısır döngü halini alabilir.

Kişinin strese bağlı olarak ürettiği kortizol miktarı, beslenme şeklini değiştirerek kilo alımını tetikleyebilir. 2017 yılında İngiliz araştırmacılar tarafından tasarlanan çalışmayla, deneysel koşullar altında yüksek kortizol salgılayan kişilerin, normal yaşamlarında günlük sorunlarla baş etmek için tükettikleri atıştırmalıkların, deney koşulları altında daha düşük kortizol salgılayanlardan daha fazla olduğunu ortaya koymuşlar.

Başka bir teoriye göre ise, yüksek insülin seviyesine sahip kilolu insanların, stresli dönemlerinde daha fazla kilo almalarının, yüksek insülin varlığında yaşanan açlık İle duygusal açlığın birleşimi sonucu fazla gıda tüketmeleri neticesinde meydana gelme olasılığı yüksektir.

Stresle gelişen insülin hormonundaki artış, hipoglisemi'ye (kan şekeri düşüklüğüne) sebebiyet vererek, kişide şekerli yiyecek tüketimi isteğini artırır. Tüketilen bu yüksek karbonhidratlı yiyecekler, daha çok karın bölgesinde yağlanmaya neden olurlar.

Depresyon yüzünden çok yemek yiyen kişiler, genellikle çikolata, dondurma, peynir gibi süt ürünlerine yönelirler. Çünkü, süt ürünleri kimyasal yapıları nedeniyle antidepresan ilaçlarla benzer nörolojik etkiyi yapar. Bu bilimsel gerçek, duygusal bir film izlerken kucağında bir kalıp çikolata ya da koca bir kâse dondurma ile göz yaşları içinde filmi seyreden genç kadının bu davranışını net bir şekilde açıklar.

Görüyoruz ki, çoğu zaman farkında bile olmadan midemizi değil beynimizi doyurmak, bedensel değil ruhsal açlığımızı gidermek için yemek yiyoruz.

Açlığımızın fiziksel mi yoksa duygusal mı olduğunu anlamanın yolları:

1- Duygusal açlık tokken bile ortaya çıkabilir. Fiziksel açlık yani gerçek açlık ise genellikle yemekten en az 3 saat sonra veya daha geç ortaya çıkar.

2- Duygusal açlıkta beynimizin emirleri ile hareket ederiz. Bize "mutfakta nefis, kaymaklı bir tatlı var; canın çok çekti, git ve onu ye.." şeklinde duygu dolu ve karşı konulamaz bir talimat verir. Gerçek açlıktaysa, midemizin talimatları ön plandadır. Midemiz guruldar, halsiz ve enerjisiz hissederiz.

3- Gerçek açlık durumunda bir şeyler yemek ve doymak bize mutluluk ve keyif verirken, Duygusal açlık yemek yedikten sonra genellikle suçluluk hissi ve pişmanlığa yol açar.

4- Gerçek açlık, yavaş yavaş gelişir, giderek daha derin bir açlık halini alır. Belirli bir noktaya gelince de ertelenemez ve yemek yeme zorunluluğu oluşur.

Duygusal açlık ise genellikle aniden gelişir. Kişinin beklemeye tahammülü yoktur; Bir bağımlılık krizi gibi karşı konulamaz bir şekilde aklındaki o besine yönelir.

Not: Akut stres durumlarında, vücut kendini korumaya aldığından dolayı başlangıçta iştah kapanabilir. Ancak süreç uzadığında yukarıda sayılan hormonal değişimlerle duygusal açlık tetiklenir.

Eğer açlığımız, midemizin guruldaması, şekerimizin düşüp birşeyler yemeye yönelmemiz ile gelişen gerçek açlık ise karnımız doyduğu anda açlığımız da biter.

Duygusal açlıklarda ise doyma hissi ya hiç gelmez ya da beyin etkili tokluk hissi mesajını veremez. Karnınızı doyurmanıza rağmen halen açsanız, bilin ki sorun midenizde değil, beyninizdedir.

Bu kimyasal mekanizmalarla her ne kadar beynimizin bizi yönettiğini düşünsek de, aslında yediklerimizle, yaşam tarzımızla biz de beynimizi yönetebiliriz. Bunu yaparken, ilişkilerimizde, iş hayatımızdaki etkinliğimiz ve problemleri çözme konusundaki becerilerimizi geliştirerek bir bakıma beynimizi eğitebilir, kontrolü ele alabiliriz.

SON DAKİKA SON DAKİKA