Kim Milyoner Olmak İster'de her hafta ayrı olay... Bu haftanın yıldızı yine yarışmayı her hafta biraz daha yükseğe taşıyan Soru Bankası idi. Yarışmacıya öyle bir soru soruldu ki; medeni, medeniyet, muasır medeniyet, barbarlık, vahşilik kavramları adeta yeniden tartışmaya açıldı.
Soru şöyleydi: "1980'lere kadar hangi ülkedeki yetim, gayrimeşru doğmuş, ebeveyni alkolik, ayrılmış veya fakir olan çocuklar devlet tarafından bazen açık artırmada satılarak çiftliklerde zorla çalıştırılmıştır?" İnsanın aklına önce Afrika, Orta Doğu ya da Uzak Doğu ülkeleri geliyor değil mi? Oysa şıklar şunlardı: "A) Danimarka B) Norveç C) İsviçre D) Belçika." Doğru cevap ise dünyanın en medeni ülkelerinden biri kabul edilen, herkesin yere göğe sığdıramadığı, savaşların bile teğet geçtiği, kokmaz, bulaşmaz, tarafsız İsviçre...
Haydi o zaman hep birlikte: Ne mutlu Türküm diyene!..
Saldım çayıra sistemine hoş geldiniz!
Koronavirüs önlemlerinde "Saldım çayıra, Mevla'm kayıra" sistemine geçildi. İzolasyon süresi 7 güne indi. Hastalığı geçiren ya da hatırlatma aşılarını olanların temaslı sayılmasından vazgeçildi. Uçak dışındaki toplu ulaşım araçlarında aşı olmayanlardan PCR testi isteme zorunluluğu da kaldırıldı.
Avrupa'da ise neredeyse teslim bayrağı çekilip, sürü bağışıklığına ulaşmak için tüm önlemler kaldırılmak üzere. Vaka sayısının 1 milyonu geçtiği kıtada test ve aşıyı kaldıran İngiltere, maske takma zorunluluğunu da kaldırdı. Bunu vaka sayısının 500 bine ulaştığı Fransa'nın da takip etmesi bekleniyor.
İngiltere Başbakanı Boris Johnson, zaten pandemi başlar başlamaz önlemleri uygulamayıp, sürü bağışıklığı sistemini benimsemişti. Ama şartlar ağırlaşıp, ölümler artınca Dünya Sağlık Örgütü'nün önerilerine uymak zorunda kaldı. İngiltere şimdi yeniden başa dönmüş oldu.
Ben yine de güvendiğim uzmanların görüşüne uyarak, tedbirin elden bırakılmaması ve aşılama sürecinin devam etmesinden yanayım. Damdan düşen biri olarak bana soracak olursanız, hastalığı hafif bir nezle şeklinde atlatmamın tek sebebi aşılarımı zamanında olmamdı. Yoksa herkesin hastalığı bu kadar hafif geçirmediği ve geçirmeyeceği istatistiklerle ortada.
Koronavirüs hâlâ ölümcül bir hastalık. Kimse bunu aklından çıkarmamalı.
126 suç ve özgürlük
Neredeyse her hafta burada adalet sistemimizin aksayan yönlerini ortaya koyan örneklerden söz ediyorum. Son olarak haber bültenlerine yansıyan bir olayı izleyince artık "Pes" dedim.
İstanbul'da üç kadından oluşan hırsızlık çetesi, esnafın başına bela olmuştu. İkisi perdeleme yapıp dükkan sahibini ya da tezgahtarı oyalıyor, üçüncüsü ise dükkandaki malları çantasına doldurup, elini kolunu sallaya sallaya uzaklaşıyordu. Haberde bu yöntemle bir saat içinde üç dükkanı soyan hırsızların yakalandığı söylendi. Ama haberin en can alıcı tarafı, kadınların 126 (yazıyla yüzyirmialtı) suç kaydı bulunmasıydı. Yani benzer suçları tam 126 kez işlemişler ama aramızda dolaşmaya devam ediyorlardı. Muhtemelen bu sefer de ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılmış, işlerine (!) kaldıkları yerden devam etmişlerdir.
Düşünün, böyle bir zorlu zamanda dükkanını bazen siftahsız kapayan esnafın bir kaç günlük karını 10 saniyede alıp kaçıyorlar. Bunun adı basit bir hırsızlık değil, yaşam gaspı'dır. Savcı ve hakimlerden ricam, ıslah ve rehabilite olmaları istatistik açıdan mümkün görünmeyen bu azılı suçlulara farklı muamele yapılması. Zira milletin adalete olan güveni bu örneklerle zayıfladıkça zayıflıyor.
Ben perşembe günü bu yazıyı kaleme alırken ekranlara hemşire Ömür Erez'in iş yerinde katledildiği haberi düştü. Katilin 20 ayrı suçtan sabıkası varmış. Haydi buyurun bakalım...
Gaf'let kürsüsü
Çek şarkıcı Hana Korka, kısıtlamalardan muaf olmak için kendine bilerek Koronavirüs bulaştırdı. Hastaneye kaldırılan sanatçı kurtarılamadı.
Zap'tiye
Ankara'da hırsızlar 86 yıllık tarihi köprüyü çaldılar. Bir gün Asya'dan Avrupa'ya geçerken kendinizi boşlukta hissederseniz sakın şaşırmayın!
Ne demiş?
Kerem Bürsin. Gain'de Mirgün Cabas'a verdi röportajda sektördeki cinsiyet eşitsizliğine çarpıcı bir örnek verdi: "Dizilerdeki güçlü kadınları bile sonunda bir erkek kurtarıyor."
