Hatırlarsanız,
Mustafa Akaydın, Büyükşehir Belediye Başkanı seçildikten sonra, ilk demeçlerinde
'işçi alacakları' konusuna değinmiş ve bu alın terinin karşılığını da
'namus borcu' olarak nitelendirmişti.
Geçmiş yıllara sarih işçiye olan borçların, önceliklerinin arasında olduğunu belirtmiş ve kendi görev süresi içerisinde
ödenmesi için gerekenlerin yapılacağını ifade etmiş idi… Ancak, aradan geçen 4 yılda, görüldü ki Akaydın sözlerinde
samimi değilmiş.
***
Bırakın geçmişe dönük borçların ödenmesini, şu anda belediyeye bağlı taşeron firmalarının işçilerinin maaşları neredeyse
3-4 ay geriden geliyor.
Sorunu dile getirirken, haksızlık etmek istemem.
İşçi borçları hususunda taşeron firmaların dışında, belediyenin
kadrolu işçilerinin geriye dönük bazı alacaklarının kısmen de olsa ödendiğini biliyorum.
Ama bu da
'devede kulak' misalinden öteye gitmez.
Öyle abartılacak meblağlar değildir.
Taşeron işçisi olarak görülen, belediyeden ihale ile iş alan firmaların çalıştırdıkları personelin de
'idarenin kadrolu işçisi' ile ayrı sınıfa konmasının da yanlış olduğunu ve yanılgıdan kaynaklandığını görmemek o insanlara haksızlık etmek demektir.
***
Şöyle ki örneğin, belediyenin park ve bahçelerde çalışacak personel ihtiyacı tahmini 500 kişi ise, bu işçiler belediyenin kadro maliyetleri açısından büyük yük getireceği için,
iş ihale edilmekte, çözüm ve hizmet bu yolla sağlanmaktadır.
Yapılan
işin özü bellidir ve aynıdır.
Belediyenin kendi işçisi de sahada çalışacaktır, taşeron firmanın da… İşin gerçekleşmesi açısından
fark yoktur.
Peki, neden sahada çalışan, özel güvenlik hizmetlerini yürüten, inşaatlarda ter akıtan taşeron işçilerin alacakları konusunda, işin sonu
eylemlere varan olaylar yaşanmaktadır?
Akaydın'a sorarsanız; idaresindeki belediye sütten çıkmış ak kaşıktır, taşeron müteahhitler
Büyükşehir'den parayı alıp işçisine dağıtmamaktadır.
Önceleri Akaydın'ın sözlerine itibar edildi ve taşeronlar suçlandı.
Ancak kazın ayağının hiç de belirtildiği gibi olmadığı ortaya çıktı.
Belediyenin müteahhitlere
parayı en erken 2-3 ay sonra ödediği anlaşıldı.
Olan işçiye oldu.
***
CHP'nin altı okundan biri
'Halkçılık' ilkesini içerir.
Halkı, emeği temsil eder.
Suya yapılan okkalı zammı, adeta dalga geçer gibi
'Halkçı zam' olarak dillendiren Akaydın, aynı hassasiyeti neden ot yolan, çiçek diken işçisinden esirgemektedir?
Bırakın zam yapmayı hangi sebeple, sadece
maaşlarını ödememekte direnmektedir?
Bu nasıl bir zihniyettir ki bir yanda
işçisinin emeğini vermeyen Akaydın, diğer tarafta bütçesinden ayırdığı payla 'kültür faaliyetleri' adı altında
eğlenceye, bira-şarap festivallerine, yandaş söyleşilere milyonlar harcamaktadır?
Hatta, yine dalga geçer gibi
'İşçi Filmleri Festivali' düzenlemekte bir sakınca görmemektedir.
Hangi işçisini, ne yüzle,
'onların festivaline' davet edecektir?
***
Hadi anladık, Akaydın'ın bu kente hizmet ve kalıcı eser açısından
bir hayrı olmayacak.
Ama hiç olmazsa biraz elini vicdanına koysun, bu karda, kışta, kıyamette garip guraba işçisinin yüzünü güldürsün.
Belki
onların duaları bir nebze olsun Antalya'ya olan
günahlarını affettirir.