Ekim 2007... "Şu günlerde ılık sonbaharın tadını çıkarıyorum. Yapraklar sararmaya yüz tutmuş, yeşiller, sarılar, turuncular güzel bir armoni yaratıyor. Sakin bir gün. Yaz günlerinin öğleden sonra çıkan o hırçın poyrazı yerini dingin, sessiz günlere bıraktı. Tek tük çimlerin üzerine düşen elmanın, cevizin yapraklarını topluyorum..." şeklinde devam eden bir kitabı okumaya başlayınca, yazarının gerçek mi, yoksa bir hayalin ürünü mü olduğundan şüphe etmez miydiniz, siz de? Böylesi bir pastoral senfoni gerçek olabilir mi? Büyük şehirlerde değil elma, ceviz, maltaeriği ağacı, çim görmeye bile hasret kalınca, her şeyden şüpheleniyorsunuz. Yayınevinden aldığım numarayı arayıp, telefonu açan kişiye de bu nedenle "Siz gerçek misiniz?" diye sormaktan kendimi alamadım. Gerçekti... Üstelik o kadar gerçek ki sıcak bir sesle, "Neden İznik'e gelip bahçemi görmüyorsunuz?" dedi.
20 YILLIK RESİM ÖĞRETMENİ
Yurtiçinde ve yurtdışında birçok sergi açan ressam Aysun Berktay Özmen, 20 yıllık resim öğretmenliğini 2005'te noktalar. İznik Gölü'nün kenarında eşiyle yaşadıkları kır evinde sürdürdüğü resim çalışmalarına, doğa ve hayvan betimlemelerini de ekler. Bahçeyle tanışması ise 1992'ye uzanıyor. Bahçe güncesi tutmaya ise 1997'de başlar. Bir yandan bahçesindeki çiçek, sebze, ağaç, kelebek, sincap, kirpi ve kurbağayla ilgili gözlemlerini yazar, bir yandan da onları suluboyayla çizer. İş Bankası Yayınları arasında çıkan
Bir Ressamın Bahçe Güncesi adlı kitap, 2007 ekim ayından 2008 eylül ayına kadar olan bölümü, yani bahçenin bir yılını anlatıyor. Sanatçı, 2008'de İnkilap Yayınları'ndan çıkan
Bahçemdeki Çiçekler adlı ilk kitabında da bahçesindeki çiçekleri suluboya olarak resimleyip, tanıtıyor.
BAHÇE ANILARLA DOLU
Özmen'in bahçesine yeşil, ahşap bir kapıdan giriliyor; hep hayalini kurduğu gibi... Kapının üzerinde bir okuldan, işlevini yitirdiği için sökülmüş, yerini elektrikli bir zile bırakmış bir de çan. Biz, şehir hayatının acımasız süratine ayak uydurmak için, daha yaşarken her şeyi unuttuğumuz anların peşinde koşarken; "Büyük incir ağaçlarının altındaki sabit oturma yeri, sabah kahvelerinin anılarıyla dolu," cümlesi, başka bir yüzyıla ait gibi... "Kendi çocukluğumun uzak bahçesinden çıkıp geliyorum, bu bahçe benim mi, yoksa bir düş mü gördüğüm..." diyen sanatçı, mevsimlerin büyüsüne kapılıp, yalnızca fırçasının ucuna değen renkleri canlandırmamış, bahçesini gerçek bir çiçek cennetine de çevirmiş. Üstelik önceden planlamadan, yaşayarak oluşturmuş her şeyi; "Mevsimlere göre ışık değişmeye başladığında bitkilerin arasındaki dengeyi yakalamak; bitkilerin, ağaçların sağlıklı yetişmelerini sağlamak... Yıllardır bahçemin bahçıvanı olmak. Bahçe her zaman çalışmanın karşılığını veriyor; açan çiçeklerle, meyve ağaçlarıyla, kuşlarla, kelebeklerle, arılarla bizleri ödüllendiriyor."