- Hayatınıza baktığımızda anne ve babanızın ayrılığı sizde derin bir iz bırakmış gibi görünüyor... - Evet. Biz üç kardeştik. Anneden ayrılmak çok zordu. Belki en büyük olduğum ve kardeşlerimin de sorumluluğunu taşıdığım için bundan en çok etkilenen bendim.
- Babanız, hep başarılı olmanızı istermiş... - Babam bana ve kardeşlerime çıtayı hep çok yüksek koydu ve hep iki ayağımızın üzerinde durmamız için bizi teşvik etti. Hiçbir zaman kendisinin mal varlığına güvenmememizi ve kendi hayatımızı kurtarmamız konusunda bizi yönlendirdi.
- Amerika maceranız nasıl başladı? - Fen lisesini bitirince ben hem üniversite sınavına girdim hem de yurtdışına burs sınavına. O sene Almanya'ya iki mühendislik öğrencisi yolluyorlardı ve ben bu iki kişiden biri olma şansını kazandım. Babam çok ısrar etti 'Almanya'ya git' diye. Fakat kalbim Türkiye'de kalmaktan yanaydı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ni kazanmıştım. Çok iyi bir üniversiteydi, hem de arkadaşlarımdan ayrılmak istemiyordum. Babamı ikna ettim. Ancak karışık yıllardı ve boykot yüzünden okul aylarca kapanınca bir seneye yakın bir zamanı kaybetmiş oldum. Ve babamdan bu yüzden çok büyük tenkitler aldım. Babamın sorgulamaları bende öyle ciddi bir sıkıntı yarattı ki, ilk fırsatta tekrar burs imtihanına girdim ve bu kez Amerika'ya gitme şansını yakaladım.
BABAMDAN ÇOK ETKİLENDİM
- ABD'ye giderken kaygılarınız var mıydı? - Vardı ama babamın bir seneyi kaybetmemden beni sorumlu tutmasından çok etkilenmiştim, hemen gitmeliydim.
- Feci iz bırakmış babanız sizde. (Gülüşmeler) - Orada önce lisan okuluna başladım. Öğleden sonraları da okulun kafeteryasında çalışıyordum. O da benim için enteresan bir tecrübe oldu. Çünkü okulda çok zengin çocuklar vardı. O günler bana hırs verdi.
- Çok erken yaşlarda girişimciliğe adım attınız... - Harvard Business School'dan mezun olunca bütün dünyanın şirketlerinden iş teklifleri alıyorsunuz. Ben de hatırlıyorum 11 tane iş teklifi almıştım. Bunlar çok yüksek maaş ödeyen işlerdi. Yani çok çalıştırıyorlar ama 100 bin doların üstünde maaşlar ödüyorlardı. Ben teknoloji konusuna odaklı küçük bir firmaya girip hem ortak olmak, hem de küçük bir şirket nasıl başlatılır onu öğrenmek istedim. O yüzden de 29 bin dolarlık maaşı olan işi kabul ettim. Yani bu 11 tane iş arasında en düşük maaşı olan iş teklifiydi. Burada düşüncem ve cesaretim şuydu, ben işi öğrenmek istiyorum ve işi temelinden öğrenmek istiyorum, sadece kısa dönemli düşünmek istemiyorum.
BENİM İŞİM TAKIM İŞİ
- Peki GSM sektörüne geçişiniz nasıl oldu? - 2002-2003 tarihleriydi galiba, beni Turkcell'den aradılar ; 'Süreyya biz yeni bir genel müdür arıyoruz, gelir misin?' dediler. Fakat ben, kendimi 2002'de Turkcell gibi büyük bir şirketi yönetmeye hazır hissetmedim. 2006'nın sonunda tekrar Turkcell'e genel müdür olma fırsatı çıkınca bu sefer kabul ettim.
- Başarı sizi çok mutlu ediyor olmalı... - Tek başına başarı değil. Mert, yürekli, öğrenmeye hevesli, çalışkan, dürüst insanla takım oluşturmak ve o takımla yüksek hedeflere koşmak ve size şans vermemelerine rağmen çok başarılı olmak.
- Peki Süreyya Ciliv nasıl bir yönetici? - Süreyya Ciliv esasında, sevgi dolu bir yönetici. İnsanları bir araya getirip, bu takımın parçası olmayı kabul eden, her zaman o takımın lideri olmayı şart görmeyen iyi niyetli biri. Ben işimi daha çok öyle görüyorum.
- Ben biraz işten özel yaşama geçelim istiyorum. İş dışında neler yapar Süreyya Ciliv? - İş dışında, ailem tabii ki çok önemli. Ailemle çok vakit geçirmeye çalışıyorum her fırsatta. Çocukluğumdan beri spora çok meraklıyım. Spor benim mutluluğumda çok önemli bir yeri var. Yüzüyorum, bisiklete biniyorum. Hafta sonları erken saatlerde kalkıp bisiklete biniyorum. O da çok güzel bir spor. Doğayla berabersiniz, hem de güzel bir idman oluyor..