Doğduğum
günden bu yana bu ülkede bir terör var. Yaşam alanlarının, düşüncelerin, fikirlerin önünde setler oluşturan bir kavga var. Yakınlarımızda hissettiğimiz, birazcık sukunet olduğunda yeniden filizlenen bir mücadele var. Bazen bir süreliğine unutup, barış içinde yaşayabileceğimizi düşündüğümüz ama sürekli hayal kırıklığına uğratan, yıkıcı, perişan eden bir nefret var. Öyle ki en hoşgörülü, en anlayışlı insanların bulunduğunu düşündüğünüz ortamda bile barınabiliyor bu kızgınlık. Her renkten, her dilden insanı hoşgörü içerisinde barındırmasıyla övündüğümüz İstanbul'un ortasında, Türkiye'nin en köklü sanat kurumlarından birinin düzenlediği caz festivalinde, Harbiye Açıkhava'da, herkesin -koşullar ne olursa olsun- yakınlaşması gereken bir müzik etkinliğinde. Bundan bir hafta önce Kürt sanatçı Aynur Doğan -ne güzel ki- İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın düzenlediği, farklı dillerde şarkıların söyleneceği 'Suyun Kadınları' projesinde sahnedeydi. Kürtçe şarkılar söylemek için... Bitmeyen o kavgada 13 canın yitirildiği, o talihsiz günün akşamında... Tesadüfen... Ve üçüncü şarkısında yuhalandı. Başımız sağ olsun. Hepimiz çok üzüldük. Hiçbir kavgada yitirilen cana karşı savunacak bir şeyim yok. Ama savunacak başka şeylerim var. Kimseyi suçlamak, gücendirmek istemem. Aynur Doğan'ın o yuhalamaları hak etmediğini düşünüyorum. Karşıt argüman sunanların birçok görüşünü okudum, dinledim. Diyorlar ki, "Aynur Doğan neden şehitlerle ilgili bir kelime etmemiş? Neden Türkçe şarkı söylememiş? Kasten, bilerek susmuş. Olana bitene, göz yummuş. Bu yüzdendir ki yuhalanmayı, üzerine pet şişeler atılmayı hak ediyor." Öyle mi dersiniz? Aynur Doğan'ın gerçekten o gece orada şarkılarını okuması yerine ne kadar üzgün olduğunu söylemesini mi bekliyorduk? Kürt olduğu ve onu başka gözle göremediğimiz, sadece müzikle ilgili bir yerde bile onu ölümlerden sorumlu tuttuğumuz için mi?
TAHAMMÜL AZALDI
Bu ülkede çok büyük hassasiyetler var. Bir tarafta dışlanmış, diğer tarafta da kendini tehdit altında hissedenler var. Bunu anlıyorum. Ama biz eline silah değil, sadece mikrofonu almış -aşk üzerine- şarkılar söyleyen bir şarkıcıya dahi tahammül edemiyorsak, ne yapacağız? Üstelik caz dinlemenin Türkiye'ye özgü elitistliğiyle herkesin entelektüel, açık görüşlü, barışçıl olduğunu varsaydığı bir ortamdaki insanlar bunu yapamıyorsa... Çok affedersiniz, sokaktaki insan ne yapsın o zaman? Nasıl birilerini renginden, dilinden bağımsız olarak değerlendirebilsin? Ne diyeceğinizi biliyorum, "İlk iki Kürtçe şarkısı alkışlandı. Sorun dili değil. Ama bir konuşma yapmalıydı." Çünkü o hafta tüm konserlerde bir konuşma yapılmalıydı değil mi? Ya da sadece Kürtler mi önce özür dileyerek başlamalıydı söze? Diyeceksiniz ki, "Tarkan aynı gün konserini iptal etti." Evet, ama ertesi gün Rock'n Coke'da konser iptal eden olmadı mesela... Çünkü belki, hayatta her şey terörle ilgili değildir. Aynur Doğan alkışlandı, ama herkesin galeyana gelmesi için tek bir kişinin "Yuh," demesi yetiyormuş. Hepimiz bekliyormuşuz işte. Altını çizerek söylüyorum; Türkiye'deki tüm terör olaylarının sonuna kadar karşısındayım. Derdim de kimseyi savunmak değil. Aynur Doğan'ın sahne aldığı zamanda olanlar yüzünden de kimseye kızmıyorum, ama çok üzgünüm. Benim sorunum yaşamımızın her alanına giren bu düşmanlıkla ilgili. Hayat her yerde mi dursun? Her seferinde mi dursun? Eğer bir işe yarayacaksa tamam dursun. Bütün ülke birbirimize bağıralım, yuhalayalım. Ama gerçekten, işe yaradı mı? En azından bir konserde bütünleşebilsek, hepimiz daha huzurlu olmaz mıydık? En azından bir konserde kimin, kim olduğunu unutabilsek? Sahnedekine o gözle bakamıyorsak, sokakta yürüyene nasıl bakacağız ki? Bazı şeyleri birbirinden ayırt etmek gerekiyor. Çoğunluk bu öfkeyi istemiyor, benimsemiyor. Ben buna inanmak istiyorum ve buna inanacağım.