HER YIL 2 BİN 500 PARÇALIK KOLEKSİYON
Gizia, İtalyan moda devleri Roberto Cavalli'nın motifleri ve kesimlerinden bir de Dolce&Gabbana'nın caf caflı tarzından rol çalıyor. Yineliyorum, illa tasarım değil ama aynı segmente oynayarak rol çalıyor. Aslına bakarsanız bu da ayıp değil. Herkes birilerinden ilham almıyor mu? Röportaj bitince İsmail Kutlu, binayı merdivenle terk etmemizde ısrarlı davranıyor, böylece Gizia'da işlerin nasıl işlediğini gösterecek. Topuklarımız sebebiyle merdivene hevesli yaklaşmadığımız gezi, 'dinlenme odası ve restoran' bölümünde nutkumuzun tutulmasına sebep oluyor. Bu alan, Gizia'da bir sezonda 500, yılda 2 bin 500 parçalık koleksiyonları değerlendirirken yorulan satın almacılar dinlensin diye hazırlanmış. İsmail Kutlu masa masa dolaşıp konuklarını selamlarken; misafirlere şarapla ikram edilen peynir tabağına, tam teşekkülü mutfaktan çıktığı aşikar çikolatalı sufle ve garnitürle servis edilen bifteklere yakından bakma fırsatımız oluyor. İşte bu noktada daha da önemli bir detay çıkıyor karşımıza: İsmail Kutlu, Rus satın almacılarla akıcı bir Rusça konuşuyor. "İşimiz için lazım," cevabını alıyorum. İlk mağazasını Rusya'da açtığı için gide gele dili öğrendiğini anlatırken, bir taraftan da sadece Ruslara çalışıyor gibi görünmekten duyduğu rahatsızlığını anlatıyor Kutlu. "Bundan yedi yıl önce ilk mağazamızı Rusya'da açtık ama ondan hemen sonra da Yunanistan pazarına girdik. Rusya bizim pazar payımızın sadece yüzde 30'unu kapsıyor. Avrupa yüzde 20'lerde, Ortadoğu da aynı şeklilde. En azı Türkiye'ydi şimdi kendi pazarımızda gelişeceğiz," diye kendini savunuyor. Yani artık Ruslara çalışan marka olmaktan yorulmuş. Benim "Allı pullu, işli taşlı kıyafetlerinizi en çok Ruslar beğenir, şimdi tüm dünya lükse en çok para harcayan Rusların peşinde," yorumuma; "Evet, artık herkes koleksiyonlarını tasarlarken önce Rusları düşünüyor. İnan kimse artık Avrupa için mal yapmıyor. Ayrıca dikkatinizi çekti mi bilmem ama Avrupa'da bile tüm büyük mağazalarda Ruslar çalışıyor. Bunun bir nedeni olmalı değil mi?" diyerek destek veriyor İsmail Kutlu. Yine de o gözünü Türkiye'ye dikmiş. "Bundan beş sene önce Türkiye'de 15 mağaza açacağımızı düşünemezdik bile. Şimdi hedefimiz çok daha büyük," diyen Kutlu'dan, Gizia'nın İstanbul ve Ankara'dan sonra Kayseri ve Antep mağazalarını açma yolunda olduğunu öğreniyorum. "Antalya'da da mağazamız var ama orası Türkiye sayılmaz," diye de ekliyor. Ne de olsa Antalya'dan da Gizia'nın Rus müşterileri alışveriş yapıyor. Gizia, dünyada franchasing verirken, Türkiye pazarına tek elden, sadece kendisinin sahip olduğu mağazalarla girmeyi ve bu şekilde büyümeyi seçmiş. "Dışarıda yerelle birlik oluyoruz ama Türkiye'de durum farklı. Burası zaten bizim güçlü olduğumuz bir pazar. Burada işlerimizin başında kendimiz duracağız," diyerek Türkiye'de bayilik sistemine girmeyeceklerini açıklıyor.
KIRMIZI VE HAYVAN FİGÜRLERİ EKSİK OLMUYOR
Sezonun trendleri ve kırmızı, hayvan figürleri, zümrüt yeşili gibi genel geçer beğeniler üzerine kurulan dev koleksiyondan eline gelen ilk parça olan paçaları yırtık jean şortu anlatmaya başlıyor Kutlu. Jean'in ceplerine ve önüne serpilmiş Swarovski taşları ve önü, arkası, yanı için farklı şekillerde kullanılan düğmeleri saydığımızda el kadar şeyin üzerinde 10 tane farklı aksesuar buluyoruz. "Bizde bir ürünü neye mal ederiz diye bir şey yok. Biz nasıl daha iyi yaparız onun derdindeyiz. İpeğin iyisi nerede, kumaşın iyisi nerede biz oraya gidiyoruz. Dolce&Gabbana, Roberto Cavalli nereden alıyorsa biz de oradan alıyoruz," diye gururlanıyor markasını anlatırken. Shoowroom'u gezdiğimizde görüyoruz ki jean şort, marjinal aksesuvar kullanımının tek örneği değil, her parçanın üzerinde şaşırtıcı bir işçilik, sınırsız bir pul, taş, iş kullanımı var. "Ben giyemem ama," diye başlayan cümlelerime Kutlu ve Demiroğlu baş sallayarak onay veriyor; acaba onlar da bazen bu süs gürültüsünden yorulmuyorlar mı? "Beğenmediğiniz malı üretir misiniz?" diye sormadan duramıyorum. Kutlu "Biz demokratız, karar aşamasında ekip devreye giriyor. Çoğunluk ne diyorsa o olur," cevabını alıyorum.
ÜNLÜ İNDİRİMİ YOK
Ekibin çoğunluğu da gösteriş isteyen kadının ne aradığını çok iyi anlıyor olmalı ki bana Ajda Pekkan'ın Gizia markalı eşofman takımlarına bayıldığının, Sibel Can'ın ise bir elbise için gelip onlarcasıyla çıktığının bilgisini veriyorlar. Çağımız markalarının hastalığı 'ünlü sömürüsü' üzerinden yürümemekte kararlı olan Gizia'cılar dünyadan da ünlü müşterileri olduğunu ama bunları takip etmediklerini yineliyor hep. Demiroğlu'ndan yarım ağızla "Geçen gün Bon Jovi, New York mağazamızdan kız arkadaşına alışveriş yapmış," cevabını alabiliyorum. Markanın pazarlama teknikleri arasında 'ünlüye indirim' bile yok. Kutlu "Hiç kimseye indirim yok. Bazı tatsız deneyimlerimiz yüzünden artık kimseye sponsor da olmuyoruz," diyor. Kış sezonun kıyafetleri çoktan mağazalara dağıtıldığından, trendleri Demiroğlu'na soruyorum. Aldığım cevap Gizia kadınının bu kış 1960'ların Hollywood yıldızları gibi giyinecekleri oluyor. Gizia'nın Türkiye'de sıkı bağımlılık yaratacağını düşündüğümü İsmail Kutlu'ya söylediğimde gözleri parlıyor; ne de olsa onun hayali hak ettiği yere gelmek. Dediğim gibi dünyada ne olur bilmem ama Gizia'yı Türk kadınının çok seveceği kesin.
MÜŞTERİMİZ, DİKKAT ÇEKMEK İSTEYEN KADINLAR
Gizia ofisinde koleksiyonun sergilendiği kata geldiğimizde, gördüğümüz manzara da restoran bölümü kadar şaşırtıcı. Dev bir alana kurulu, beyaz bir doku üzerine yerleştirilmiş askılarda gerçekten saymakla bitmeyecek kadar mal var. Kutlu "Bunlar 2012 ilkbahar-yaz koleksiyonu. Bayilerimiz şimdiden toplamaya başladı," diyor. Ama nasıl oluyor, bu kadar çok parçalı çalışmak risk değil mi? "Gizia'nın gücü buradan geliyor. Herkes, kendi için bir şeyler bulabiliyor. Müşteri bize gelince doyuyor," cevabı geliyor hemen. Yakın zamanda Gizia'nın daha ucuz ve spor konsepti olan 4G markasının da lansmanı yapan Kutlu, "Jean de satıyoruz, eşofman da, gece elbisesi de, döpiyes de. Bir kadın sadece bizden giyinebilir," diyor ve ekliyor: "Böyle yapan çok kadın var." Tek bir marka üzerine sabitlenmeyi duyunca, kötü bir ön yargı ama benim aklıma yine Ruslar geliyor. Bu noktada söze markanın baş tasarımcısı Erkan Demiroğlu giriyor. Demiroğlu "Gizia kadını İspanya'da da var, Ortadoğu'da, Amerika'da ve tabii Türkiye'de de var," diyor. Gizia kadınının kim olduğunu sorduğumda Demiroğlu'ndan "Dikkat çekmek isteyen, gösteriş seven, ön planda olmak isteyen bir kadın," cevabını alıyorum. Doğru, gösteriş millet tanımıyor. Demiroğlu "Geçmişte 'Bu kadar da olmaz,' diyerek, bazı parçaları sadeleştirdim. Ne oldu biliyor musun? Satmadı. Gizia'dan sade bir ürün almak isteyen yok," diye anlatıyor. Yani tecrübeyle sabit.