Bendeniz efendim, doğma büyüme Büyükdereliyim, hani şu Kireçburnu ile Sarıyer arasına sıkışmış, eskinin küçük balıkçı semti. Bugünün Bakırköy'ünden hallice, kozmopolit edalı şirin Boğaz semti... Deniz kenarı olması vesilesiyle, çocukken sudan çıkmazdık tahmin ettiğiniz üzere, hatta abartıp yazın sabahları 07:00'de buluşup çarşaf gibi dümdüz suya atlardık, şehirde hayat başlamadan evvel. Yüzmek derken aklınıza sakın şu Yeniköy, İstinye, Bebek akıntıburnu arasında donla yüzülen, sportif aktiviteler gelmesin, bizim için Boğaz suyuna girmek koşmak, oynamak kadar günlük bir aktiviteydi. Ege, Akdeniz ve hatta Karadeniz sularında yüzdüm ben de birçoğunuz gibi, ama benim için vazgçilmez tek su, Boğaz'ın suyudur. Çocukluğu Boğaz suyunda geçen herkesin ortak kanısı da budur diye tahmin ediyorum. Tatlıdır Boğaz'ın suyu, serindir, yumuşaktır, ne çok ne de az tuzludur, tam kararındadır. Eskiden direkt evin önünden girdiğimiz Boğaz suyu tabii ki artık eski temizlik seviyesinden çok uzakta ama bu yine de aramızdaki kavuşma hasretine engel değil. Çocukken küçük balıkçı takalarına atlayıp gittiğimiz Büyükliman ve hemen karşısındaki Poyrazköy, açık deniz ağzı olduğundan dolayı hâlâ yoğun bir akıntıya sahip. Bu da, Boğaz'ın o bölümlerinin hâlâ temiz olduğuna kendimi inandırmak için yeter de artar.
ÇOCUKLUĞUMUZA GERİ DÖNDÜK
O günlerden bu yana yıllar geçti iş, güç, hayat, aile dertleriyle boğuşurken biz de unuttuk tabii, çocukken bize nelerin iyi geldiğini; ta ki bir gün Twitter'da, en yenisi 25 yıllık olan arkadaşlarımla bu konuyu konuşana dek. Spontane bir kararla iş çıkışı beş, altı arkadaş buluşup bildiğiniz bir balıkçı takası ile çevirdik yönümüzü Büyüklimana. İki saat önce kimi toplantıdan, kimi ofisten çıkıp gelen 35-40 yaşında adamların, 13 yaşına döndüğü gün oldu o gün. Yedik, içtik, eğlendik, Boğaz'ın tatlı suyunda yüzdük... Evet yine 13 yaşındaydık, aynı o günlerdeki kadar saf, çıkarsız ve karşılıksız bir arkadaşlıktı bizimkisi ve bu arkadaşlığın ortak noktası da çocukken tenimize değen Boğaz suyuydu. İşte o günden bu güne, biz bu aktiviteyi klasikleşecek bir hale getirmeye karar verdik. Geçtiğimiz pazar günü, o kararı hayat geçirdiğimiz gün oldu, ikinci kez. Doğal olarak yemeklik mazlemeler benden, tekne ayarlama işi Tolga'dan, içecekleri organize etme kısmı Ömer'den, sadrazamlık kısmı ise Cem, Görkem, Kerem ve Ali'dendi. Geçen pazar yine biz 13 yaşımıza döndük. Çevirdik yönümüzü Poyraz'a ve Boğaz'da sezonu açtık, çocukluğumuzun saflığını yaşadık, hayattaki dertlerden, çelişkilerden uzaklaştık, kendimizi Boğaz'ın serin sularına attık. Çocukken olduğu kadar çok yemek yemiyoruz, malum göbekleri kontrol etmek kolay değil. Eskiden deniz üzerine üç öğünle doymayan bizim ekip, benim sabah evden getirdiğim sandviçlerle ziyadesi ile doydular. Biz geçen pazar Boğaz'da sezonu açtık, yine 13 yaşımıza döndük... Ara sıra bu ve benzerlerini tekrarlamaya da kendi içimizde söz verdik.
Bonfile sandviç
MALZEMELER
Ciabatta ekmeği
1 kol bonfile (tercihen 1,5 kilodan fazla olmayan)
Dilim burger peyniri
Bebek roka yaprakları
1 çay bardağı zeytinyağı
Pul biber, karabiber, kekik
3 adet kurutulmuş domates
4 adet kırmızı köz biber
7-8 adet siyah zeytin
1 tutam taze kişniş
YAPILIŞI
Üzerindeki lifli ve zarlı kısımları temizlenmiş bonfileyi tek parça halinde, zeytinyağında orta ısıtılmış bir yanmaz tavada dışını mühürleyecek şekilde çevirerek pişirin.
Geniş bir tabak ya da fırın kabının içine deniz tuzu, değirmen karabiber, kırmızı pul biber ve taze kekik serpin.
Eti 10 dakika kadar pişirin, dışının iyice piştiğinden emin olunca, tavadaki yağı almadan eti direkt az evvel hazırladığınız baharatlı tabağa alın ve çevirerek her tarafını iyice baharatlayın.
Üzerini folyo ile kapatıp bir kenarda bekletin, folyonun ete değmediğinden emin olun ve 10 dakika kadar dinlendirin.
Mutfak robotuna kurutulmus domates, köz biber, çekirdeksiz siyah zeytin, taze kişniş atın, biraz deniz tuzu ve değirmen karabiber ilave edip sebze püresi gibi olana dek çektirin.
Etin folyosunu açıp, bıçakla verev şekilde dilimleyin, dışı iyi pişmiş, içi hafif pembe gibi olursa bu en ideal lezzet olacaktır. Tabakta kalan et suyunu sakın harcamayın, bunu sandviç yaparken etin üzerine dökeceğiz.
Ekmeğinizin tabanına sebze püresinden sürün, üzerine bolca roka yaprağı koyun, üzerine etleri dizin, en üste burger peynirini koyun, ekmeğin kapak kısmının içine kalan püreyi sürün ve iyice bastırıp, bütün iç malzemelerin özdeşlesmesini sağlayın.
Pastırmalı sebzeli sandviç
MALZEMELER
1 adet Vakfıkebir ekmeği
3 adet kabak
3 adet patlıcan
5 adet kırmızı köz biber
Soya filizi
Kayın mantarı
1 adet kuru soğan
4 adet suda mozarella
15 dilim pastırma
Pesto sos
4 bağ fesleğen
1 avuç toz parmesan
1 avuç fındık
Zeytinyağı
YAPILIŞI
Kabak ve patlıcanı ince uzun dilimler halinde kesin ve izli bir tavada her iki tarafı da tava izi alana dek pişirin.
Diğer bir tavada soğanları piyazlık doğrayın ve zeytinyağında sotelemeye başlayın, biraz pembeleşince doğranmış kayın mantarını da ekleyin. Mantarlar sönene kadar pişirip ateşten alın.
Soğanları sotelediğiniz tavaya pastırmaları dizin ve yağını bırakana kadar pişirin.
Fesleğen, parmesan ve fındığı robota atın ve çektirmeye başlayın, zeytinyağı ekleyerek sürülebilir bir kıvama getirin.
Vakfıkebir ekmeğinin tepesini kesin, altta kalan tabanı da yuvarlak şeklini bozmadan pandispanya keser gibi yatay şekilde ikiye bölün.
Alt tabana pesto sosunun yarısını sürün, üzerine sebzeleri birer kat olarak yerleştirin, sebzelerin üzerine soğanlı mantarları bir kat yapın, dilimlenmiş mozarellaları koyun, en üste pastırmaları dizin, kapak olarak kullanacağınız ekmeğin altına da kalan pestoyu sürün ve üzerini kapatın. Üzerine ağırlık koyduğunuz bir tepsiyi sandviçin üzerine koyarak bekletin.
Sandviçinizi bir fırın kağıdına sarın ve pasta dilimleri keser gibi altı ya da sekiz parça olarak dilimleyin, gerekirse birer kürdan saplayarak dağılmamalarını sağlayın.