İçinde bulunduğumuz bu yeni nesil iletişim çağı, sanki her türden düşünceyi korkmadan ifade edebileceğimiz yanılgısına düşürüyor bizi. Aslında bu bir anlamda doğru, insanlara hakaret etmediğiniz, şiddete sürüklemediğiniz sürece kendinizi sözlü veya yazılı olarak ifade etmenizde bir engel yok. Eğer güç odaklarına, politikaya elinizi sürmüyorsanız tabii. Daha doğrusu mevcut hükümetlerin oluşturduğu statükoyu eleştirmiyorsanız. Rusya'nın aktivist müzik grubu Pussy Riot ise farklı bir özgürlüğü denedi; süregelen düzeni eleştirmeyi. Hikayeyi aslında birçoğunuz biliyorsunuz. Türkiye'deki muhtelif olaylarla özdeşleşen yanlarını da. Ama bugün, 15 Eylül bir özet geçmek için tam zamanı. Zira bugün gruba destek için, Londra merkezli olmak üzere, tüm dünyada eylemler düzenlenecek. Pussy Riot Rusya'daki politik yaşamı eleştirmek için geçtiğimiz sene kurulan bir punk grubu. Bunu mevcut hükümeti ve özellikle Putin'i hedef aldıkları şarkıları ve sıra dışı mekanlarda (Kızıl Meydan, katedraller) verdikleri konserlerle gerçekleştiriyorlardı. Grubun üyelerinden üçü, Kurtarıcı İsa Katedrali'nde verdikleri konser sonrasında, geçtiğimiz mart ayında tutuklana kadar. Gerekçe dini duyguları zedelemek ve holiganlık, her ne kadar onların derdi Putin'le olsa bile. Bedel, yaklaşık iki dakika süren konser için iki yıl cezaevi. Aslında bu senaryo dünyanın her yerinde aynı. Türkiye'de de. Yeri geldiğinde insanların kendi dilinde şarkı söylemesi bile bizde suça sebebiyet verdi.
OBAMA VE CAMERON AÇIKLAMA YAPTI
Geçen sene İstanbul'un en seçkin konser mekanlarından Harbiye Açıkhava'da Aynur Doğan, Kürtçe şarkı söyledi diye eleştirdik onu. Bizde müzisyenlerin yaşadığı bu tip kültürel engellemeler uluslararası arenaya taşınmasa da, Pussy Riot'ın durumunda konu çok büyüdü. Paul McCartney, Madonna, Red Hot Chili Peppers ve birçok müzisyen Pussy Riot'a ve düşünce özgürlüğüne sahip çıktı. Onların özgürlüğü için Twitter'daki #freepussyriot eylemlerini destekledi. ABD Başkanı Barack Obama ve İngiltere Başbakanı David Cameron grubun aldığı cezayı kınayan açıklamalar yaptı. Burada kavranması gereken şey, konunun aslında şarkı söylemekten çok daha büyük bir ifade özgürlüğünü temsil ettiği. Toplumun gözü önünde, kültürel alanlarda faaliyet gösteren insanların bile ciddi bir baskı altına alındığı bir dünya bu. Hep aynı örnek verilir ama tam da Huxley'nin
Cesur Yeni Dünya'sındaki ve Orwell'ın
1984'ündeki gibi. Düşünsel anlamda yapılan her türden dayatmanın karşısında durmak ya da en azından farkında olmak bu yüzden önemli. Düşünce özgürlüğü, devletlerin söylemenizde sakınca görmediği şeyleri söyleyebilmek değildir. Cumartesi günü için biraz karamsar bir yazı oldu ama, -ülkemizde zaman zaman yaşananlarla bu kadar benzeşen bir konuyuyeri gelmişken atlamak istemedim. Hepinize mutlu, özgür günler dilerim.
STARTI İSTANBUL'DA VERİYORLAR
Dünya müziği reyonları müzik dükkanlarında uzak durduğum nadir alanlardan biridir. Zira özellikle Türkiye'de bu raflar pek de bir numarası olmayan, ortalama albümlere aittir. İstisnalar dışında. Dead Can Dance, Türkiye'de de yıllardır ilgi gören, 'dünya müziği' fenomenlerinden. Yaptıkları füzyon müziği farklı alanlarda geziniyor. 30 seneyi aşkın geçmişleriyle dokundukları her türde nitelikli işler ortaya çıkarttılar. Bu yaz yayınladıkları yeni albümleri Anastasis öncesinde tam 16 yıldır sessizliklerini koruyorlardı. Bu sessizlik yeni albümün gelişiyle bozuldu. Dead Can Dance, 19 Eylül'deki ilk konseriyle dünya turnesine İstanbul'dan başlıyor. Açıkhava'daki konser Dead Can Dance'in mistik müziğiyle bir ayin atmosferinde gerçekleşecek. Grubun takipçileri zaten bu konseri uzun zamandır bekliyordu. Ama Dead Can Dance'i daha önce dinlemediyseniz ve farklı seslere açıksanız da o gece mutlaka orada olun.