İcabında kendi evlilik yıldönümümüzü unuturuz, ama onlarınkini asla! Bu millet, 'Polat Alemdar' olarak bağrına bastığı Necati Şaşmaz'ın düğün tarihini, ilelebet hatırlayacak: 12.12.12. Şaşmaz! İlk tartışma onlarla başladı. Gelinle damadın mazisi sadece birkaç aylıktı. Damadın epeydir beraber olduğunu bildiğimiz isim öylece kalakalmış; ne kadarı yıldırım aşkı, ne kadarı ailevi bağlantılar, yok bunu ölçebileceğimiz bir terazi, ama sonuçta ex aşka karşı 'kör ve sağır' olduğu notuyla, taze eşiyle Maldivler'e uçmuştu Necati Şaşmaz. Tam da aynı günlerde, Teoman'ın 'bir çıkış yolu aradığı', evlenip çocuk sahibi olmak istediği haberleri çıktı. Teoman, yıllardır hayatında olan fotoğrafçı Ayşe Kaya'yla işi resmiyete dökmeye karar vermişti. Bu ikilinin mazisi ise 12 yıllıktı! Ta 2005'te Amerika'da evlendikleri söylentisi çıkmıştı hatta. Ayşe Kaya düğün ve doğum fotoğrafçılığı yapıyordu. O da Teoman gibi Boğaziçi'nde Sosyoloji okumuş, sonra New York'ta fotoğraf ve görsel sanatlar eğitimi almıştı. Arada kesintiler olmuştu muhakkak ama bir yandan da sanki Teoman'ı hep beklemişti. "Teoman'ın vazgeçemediği tek kadın," diye verdi bir gazete. Muradına eriyor. Üstelik öne çekilen düğün tarihiyle: Yarın. Merve Üründül'ün hazırladığı gelinlikle. Les Ottomans'ta. Tam da artık bitti bu sene derken, az buz bir şey değil: Teoman evleniyor. Erkekler ikiye ayrılıyor galiba: 1. En nihayetinde yıllardır tanıdığı, birlikte olduğu kadınla evlenenler. Çocuğu, o 'güvenilir' partnerden yapanlar. 2. O uzatmalı sevgiliyle ne kadar yoğun, ne kadar uzun süreli bir beraberliği olsa da, neticede oldurmayan-öldürmeyen, sanki onunla inadına evlenmeyip, ayrıldıktan sonra ilk karşısına çıkanla da adeta nispet yapar gibi, can acıtmak ister gibi üç hafta içinde imzayı atanlar. Kadınlar da ikiye ayrılıyor galiba: 1. Bir adamı sittin sene, sabırla, azimle, sinirle, şefkatle, hırsla, emekle, ısrarla, inatla bekleyenler. 2. Adam tam da ağır bir ilişkiden çıktığı o anda, cuk zamanda cuk yerde karşısında belirip, bir önceki kadının ömrünü adayıp kafayı takıp kavuşamadığı o resmi mertebeye, sadece haftalar içinde nail olanlar. Adamlarla kadınların rollerini değiştirebiliriz (Nadiren: Burası Türkiye ve kadınlar erkeklerden daha fazla evlenmek ister), ünlü-ünsüz örnekleri çoğaltabiliriz. İki grupta da iki numaralar 'ah' alıyor galiba. Ve çoğunlukla da çıkıyor sonra o 'ah'lar, aheste aheste...
SİNEM KOBAL'IN 'SÜBLİMİNAL MESAJINA' BAKACAKMIŞIZ!
Yılın son parlak nişanı da bu elbette:
Arda Turan'la Sinem Kobal'ınki. Ki yaşlarıyla orantıladığımızda, orada da ciddi uzun bir mesai var; 2009 Ağustos'undan beri...
Kutlama haberleri içinde, magazinde alışık olmadığımız türden bir başlık vardı: "Sinem'den sübliminal mesaj" (HT Magazin, 26 Aralık Çarşamba).
Çiftin nişan sonrası arabada çekilmiş fotoğrafları bu başlıkla verilmiş, haberin spotunda da şöyle denmiş: "Sinem'in nişan yüzüğünü taktığı elini öne doğru uzattığı fotoğraftaki sübliminal (bilinçaltı) mesaja dikkat! Evlendikten sonra gazetecilere alyansını gösteren Meltem Cumbul'la başlayan 'Kezban' tartışması, Sinem'in bu fotoğrafıyla yeniden açılır!"
Aman Allah'ım! Açılmasa? Bu 'Kezban' tartışması haddinden fazla uzamamış ve zaten en baştan da haddini aşmamış mıydı?
Fakat burada bana esas enteresan gelen, 'sübliminal' kısım. Magazinde alışık olmadığımız bir jargon. Hemen 'Unisex' köşenin tamamını okudum: "Bakınız nişan sonrasında ilk fotoğraf bu. Yani fotoğraftaki sübliminal mesaja bakınız."
Bakıyorum. Önce fotoğrafa bakıyorum.
Sonra fotoğrafta sübliminal mesaj arıyorum:
Mukayese için sayfaya konmuş Meltem Cumbul fotoğrafında, Cumbul alyanslı elini tam da alyansı karşıdakilere gösterir biçimde tutuyor.
Sinem Kobal ise arabanın arka koltuğundan, aynı zamanda dudakları aralık bir şey söylerken, eliyle de 'Dur!' der gibi.
Bize dönük olan, elinin içi, yani avucu... Bu bir yüzük teşhir anı değil; insan yüzüğünü, alyans bile olsa elinin içinden göstermez.
Ben mi anlamadım 'sübliminal mesajı' diye yazıyı okumaya devam ediyorum: "Sübliminal mesaj, bilinçaltı mesaj demek. Aslında objenin içine gömülü olan bir işaret ya da mesajdır ama işte Sinem'in el tepkisi bana bu hissi verdi. Bilinçaltı işte.
Anlayacağınız Meltem Cumbul ile başlayan 'Kezban' tartışması bu fotoğraftan sonra yine açılır benden söylemesi."
Niye huylandım bilmiyorum. Ama 'objenin içine gömülü' şeklindeki söz öbeği dürttü beni! Dur dedim, şunu bir google'layayım!
Ve bingo! (Sinem Kobal'ın annesiyle birlikte reklamlarında rol aldığı bir temizlik ürünü!) "Subliminal mesaj veya bilinçaltı mesaj, başka bir objenin içine gömülü olan bir işaret ya da mesajdır." Ne tesadüftür ki kelimeyi google'a verdiğiniz anda çıkan ilk Vikipedi satırı da aynen böyle diyor!
Ah, sıra dışı magazin dili! Bana bunlarla gel!
AZRA AKIN 'VAROŞ' MU, 'BANLİYÖ' MÜ, 'PERİFERİ'Mİ?
Erkan Özerman bir çeşit pusula: İbre daima 'Kuzey'i gösteriyor! Adamdaki Kıvanç Tatlıtuğ saplantısı iflah olur gibi değil.
Şimdi de hakkında açılan tazminat davasının reddi için kalkmış şehircilik tarihi dersi veriyor!
Azra Akın, Kıvanç Tatlıtuğ ve ailesi, geçen yıl Erkan Özerman hakkında üç ayrı tazminat davası açmış. Azra Akın, Özerman'ın kendisine "Kıvanç'a ne olur beni al diye yalvardı", "Kıvanç'ın cinselliğine leke getirdi", "Büyük bela" ve "Hollanda varoş kızı" diyerek hakaret ettiği iddiasıyla 50 bin TL tazminat istemiş.
O yüzden 'varoş'un sözlük/sözcük anlamının ne olduğunu kanıtlama peşine düşmüş Özerman, tazminat davasının reddini istiyor.
Gazetedeki habere göre, Türk Dil Kurumu'nun resmi sitesinde 'varoş' kelimesinin kökeninin Macar dilindeki 'varos' kelimesi olduğunu, "bir kent ya da kasabadaki kenar mahalle" anlamına geldiğini söylüyor.
Doğru; TDK'ya baktığımızda, kelimenin Macarca 'varos'tan geldiğini, "Kent veya kasabada dış mahalle" anlamı taşıdığını görüyor ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu tarafından cümlede kullanılmasıyla ("Bütün kasabanın varoşları boyunca kıvrıla kıvrıla akıp giden bu çaya, ben yakın bir ilgiyle bağlıydım.") karşılaşıyoruz.
Daha sonra ise şöyle diyor Erkan Özerman: "Varoş kelimesi ile ifade edilen kenar mahalleler, özellikle Hollanda gibi gelişmiş ülkelerde çoğunlukla durumu iyi olan orta ve üst katmanlardan kişilerin yaşadığı yerlerdir. Şehrin gürültü ve kirliliğinden kaçan insanların büyük ve rahat bahçeli evlerde yaşadıkları nezih yerleşim birimleridir."
Bir kere bu dediği, 'varoş'tan ziyade 'suburb' yani 'banliyö'yü anlatmıyor mu?
Hani 'periferi' filan dese, yiyelim! Peri dedim, güzel dedim diye yutturabilir. Ama 'varoş'tan nasıl hakaret değil de tam tersi iltifatmış manası çıkarabilir ki? 'Varoş'u gündelik hayattaki çağrışımından ve ettiği öbür hakaretamiz laflardan kopartıp ne kadar şehir hatlarına bağlayabilir ki?