Yunanistan'da ağustos ayı demek, tatil demek. Bu da 4 milyonluk Atina'nın boşalmasıyla eş anlamlı. Özellikle Meryem Ana gününün kutlandığı 15 Ağustos'tan sonra topluca izin kullananların da eklenmesiyle Atina terk edilmiş bir kenti andırır. Bu yıl, ekonomik kriz nedeniyle ağustos ayında tatile çıkanların çoğu, bir ay yerine ikiüç haftalık izinle yetiniyor. Bunların da çoğu, tasarruf amacıyla ailelerinin memleketine giderek tatil yapmayı tercih ediyor. Bazıları da çadırlarını sırtlayarak sahillerdeki camping alanlarına gidiyor ve züğürtlükle geçen öğrencilik yıllarına dönmeye çalışıyor.
SOKAKLAR BOMBOŞ
Yakın bir geçmişe kadar sanal bir refah içinde yaşayanlar, bankaların bol keseden dağıttıkları kredileri bıçak gibi kesilince, ayağını yorganına göre uzatmaya başladı. Buna rağmen Atina yazın gün geçtikçe boşalıyor. Ama geride kalanlar da yok değil. 'Atina'nın bekçileri' lakabına maruz kalanlar, trafiksiz, eylemsiz, grevsiz Atina'nın tadını çıkarıyor. Özellikle pazar günleri daha da boş kalan Atina'nın geniş caddelerinde bisikletle dolaşmak, top oynamak, Atina'nın ve Pire'nin uçsuz bucaksız plajlarında serinlemek, yakın mesafedeki adalara günübirliğine giderek eğlenmek, geceleri aynı plajlarda beach party'lere katılmak, yaz sinemalarında vizyon filmlerinden başka, 50'li ve 60'lı yıllarda gişerekorları kıran siyah-beyaz ünlü dram ve komedi filmlerini seyretmek, Atina'nın antik Herodion açıkhava tiyatrosunda festivale gelen önemli ses sanatçılarını ve orkestralarını dinlemek, bu faaliyetlerden bazıları... Sıcakların 40 dereceyi aştığı Atina'da "Ağustos nedeniyle kapalıdır," yazılı tabelalar, mağazaların kapısında görüldüğü gibi, siyasetçiler de partilerin kepenklerini indiriyor. Bu yaz Atina'nın bekçilerinden biri olarak gözlemleme fırsatı bulduğum şehrin bu sıcak günlerinde, yaz ayları dışındaki çalışma tempolarının niçin rölantiye alındığını, ilk elden öğrendim. Haber bültenlerinin kısa tutulması nedeniyle bol müzik dinlemek, sürekli çalan telefon seslerinin asgariye inmesi, kent içinde yaşarken ilk başlarda tuhaf oluyor, ama yaşadığımız kentin sesini dinlemenin de başka bir tadı var.