Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

Başbakana zoraki bir mektup denemesi

Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a bu açık mektup denemem, evet, zoraki. Çünkü öncelikle beni okuduğunu ve bu mektubu da okuyacağını sanmıyorum. Ben temelde siyaset yazmıyorum çünkü... Özellikle kültür ve şehircilik yazıyorum. Ayrıca daha önce yazdığım açık (veya özel) mektuplar da bir cevap bulmadı. TV'deki ürkünç boyutlar alan 'sigara buzlama' veya Emek Sineması gibi konularda yazmıştım. Ama öte yandan, sayın başbakan kültürle de, İstanbul ve dolayısıyla şehircilik konularıyla da ilgileniyor, bu konularda konuşuyor, tasarılar ve projeler ortaya atıyor. 12 günlük bir ayrılıktan sonra yurda dönünce, aslında bu konularda beni mutlu eden gelişmelerle karşılaştım. Örneğin Büyükada ve adalarda faytonların korunacağı ve bu özel coğrafyanın otomobillere teslim edilmeyeceği haberi. Bir başkasında, Marmara denizinin yıllar süren çaba sonucu temizlenmeye başladığı ve hatta kimi plajlara 'mavi bayrak' verildiği haberi. Gitgide kirlenen bir dünyada bu haberler ne önemli, ne olumlu! Keşke daha fazla duyulsa... Öte yandan, o güzelim Fatih camiinin beş yıllık çaba sonucu onarılıp açılması da beni çok mutlu etti. Çok sevdiğim bir camidir, ilk fırsatta göreceğim. Ayrıca başbakanın o vesileyle yıkılmış mescitleri de yeniden hayata geçirme fikrine bayıldım. Mümkün olduğu kadar, haince ortadan kaldırılmış eserlerimizi yeniden hayata döndürmek ne iyi olur! Ama elbette çok üzücü şeyler de oluyor. Örneğin Bodrum'daki Cennet koyunu Radikal'in tabiriyle 'cinnet koyu'na dönüştürmeye aday villa ve otel inşaatı. Konya'da, tam 5 bin yıllık Aşkar Höyüğü'ne park ve havuz yapmak için beton dökülmesi. Ya da İstanbul'da ilk sanayi yapılarımızdan, yıllardır korunması gerektiği söylenen Likör Fabrikası'nın bir gecede yerle bir edilmesi. Sayın başbakan, siz zaman zaman, biz çevreci ve korumacıları çok mutlu eden sözler söyleyen bir siyasetçisiniz. Yaptığınız birçok şeyi takdir ederken, bu konulardaki kimi sözleriniz de bizi heyecanlandırıyor. Karadeniz'in tipik evlerinin korunması veya imar planlarında mutlaka yeşil alanlar ayrılması önerileriniz hâlâ kulaklarımızda çınlıyor. Yukarıdaki konularda da bir şeyler yapamaz, yetkilileri uyaramaz mısınız? Özellikle bir dönemde yönettiğiniz İstanbul'a olan ilginiz de malum. Ama, kusura bakmayın, bazen öyle şeyler söylüyorsunuz ki, şaşırıp kalıyoruz. Bu yazıyı yazmama asıl neden olan, son projeniz. Çamlıca tepesine yapılacak dev bir cami. Bana yine uykusuz bir gece geçirten bir tasarı. Onun için, size yazma cüretinde bulunuyorum. Sayın başbakan, Çamlıca tepesinin İstanbul için anlam ve önemini bilmiyor olabilir misiniz? Bu tepe İstanbul'u ve Boğaz'ı panoramik olarak görmek için sayılı, hatta tek doğal tepedir. Yıllarca tercüman rehberlik yaptığım için bilirim: yabancıları en etkileyen ziyaretlerden biridir bu... O geniş alanda dolanır, çayınızı içer ve eşsiz bir Boğaz manzarası izlersiniz. Her kentin böyle bir manzara tepesi yoktur, olanlar da -Hong Kong'dan Los Angeles'a- onun değerini bilir. Sayın başbakan, derdimin elbette cami yapımı olmadığını takdir edersiniz. İhtiyaç arttıkça yeni, güzel, büyük ve özgün camiler yapalım. Ama bunun için nasılsa elde kalmış yeşil alanlarımızı, gezi ve manzara noktalarını elden çıkarmayalım. Yıllar önce Taksim Parkı'na yapmayı tasarladığınız camiye de bu nedenle karşı çıkmıştım. Sonuç olarak, doğa da o büyük Yaradan'ın eseri değil mi? Huşu içinde bir camiye girmekle huzur içinde bir doğa parçasını ziyaret etmek, aslında birbirine ne kadar yakın... Bu ve benzeri projeler için biraz daha düşünülüp tartışılmasını rica ediyorum. Bütün iyi niyetimle...

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA