Son yıllarda dile getirdiği Müslüman ve göçmen karşıtı söylemleriyle popüler olan aşırı sağcı Geert Wilders'ın liderliğini yaptığı Özgürlük Partisi'nin (PVV) oylarının yüzde 50 oranında azalması, halkın artık popülist siyasetçilere güven duymamaya başladığı şeklinde yorumlandı. PVV'nin meclisteki sandalye sayısı 24'ten 15'e geriledi. Zaman zaman Hollanda dışındaki ülkeleri de etkisi altına alan ve oralarda da benzer siyasi oluşumların ortaya çıkmasına yol açan Wilders'ın bu güç kaybı, hoşgörülü demokrasi anlayışıyla tanınan Hollanda'nın eski günlerine dönmeye başladığı şeklinde yorumlara yol açtı.
AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan uzmanlar, seçim sonuçlarının Hollanda'daki göçmenler ve Müslümanlar için iyi günlere işaret ettiğini dile getirdiler. Özelde Avrupa'yı, genelde ise Batı'yı saran "Wildersçilik virüsü"nün artık eskisi gibi prim yapmadığını ve bunun da aşırı sağın güç kaybına yol açtığını belirten Rotterdam İslam Üniversitesi (IUR) İlahiyat Fakültesi Dekanı Doç. Dr. Özcan Hıdır, bunun yanı sıra Wilders'in partisinin tek adam partisi olması, ekonomik krizi alabildiğine hisseden Hollanda'yı bu durumdan çıkaracak bir program ortaya koyamaması ve özellikle son senelerdeki radikal Avrupa Birliği karşıtlığının da düşüşte rol oynadığını söyledi.
Seçim sonuçlarının bu açıdan bakıldığında dönüm noktası olarak değerlendirilebileceğine değinen Hıdır, "Kısaca Hollanda seçimlerinin iki açık mesajı vardır ki, bunlar, ekonomik ve sosyo-kültürel problemlerin çözümü için istikrar gerektiği ve aşırı, popülist, İslam karşıtı partilerin toplumu kutuplaştırdıkları dolayısıyla bunlara artık dur denmesi gerektiğidir. Wilders'in söylemlerinin özellikle Müslüman ülkelerde Hollanda'nın 'toleranslı ülke' olma imajına verdiği büyük zararın seçimlerin galibi merkez partilerince de artık dikkatle not edildiğini de söyleyebiliriz" dedi.
"Dünya barışına zarar veriyor"
Hollanda'da merkezde yer alan neredeyse bütün partilerin Wilders ile aralarına mesafe koyduğunu ve seçim sonunda işbirliği kapısını tamamen
kapattıklarına da işaret eden Hıdır, "Elbette bu da konjonktüre göre siyasi tercihlerinde değişken bir yapı arz eden Hollanda seçmeni üzerinde etkili olmuştur. Zira Wilders'in, dışarıdan desteklediği bir önceki koalisyonun yıkılmasındaki payı ve dolayısıyla ülkenin geleceğine yönelik gösterdiği sorumsuz tavır, seçmen tarafından dikkatle not edilmiştir. Öyle görünüyor ki, Hollanda'da konjonktüre göre yüzde 15 ile yüzde 35-40'lar arasında değişen ırkçı ve yabancı-Müslüman karşıtı oylar, bu seçimlerde en dip seviyesine doğru düşme eğilimi göstermiş ve böylece Hollanda halkı artık bu popülist, korku pompalayan, toplumun huzur ve barış içinde Müslümanlarla beraber yaşamasına ve Hollanda'nın geleceğine katkı yapmalarına zarar veren söylem ve politikalara dur demiştir" diye konuştu.
Irkçı politikacı Wilders'in başını çektiği İslam karşıtı eylem vesöylemlerin dünya barışına verdiği zararın çok net olduğuna vurgu yapan Hıdır, buna rağmen ABD'de Hz. Muhammed'e hakaret içeren filmin çekilmesinin ise oldukça manidar olduğunu söyledi.
Bu filmi, "Batı'nın, İslam'ın gelişinden bu yana her devirde güncellediği kadim İslam ve Hz. Peygamber karşıtlığının post-modern bir versiyonu olarak gördüğünü" ifade eden Hıdır, şu değerlendirmede bulundu: "Zira bu filmde İslam'a ve Hz. Peygambere yönelik çirkin hakaret ve
iftiralar, Batı'da ilk değildir ve son da olmayacaktır. Yakın geçmiş, özellikle de 11 Eylül sonrası dönemi gözden geçirdiğimizde, fikir özgürlüğü altında İslam'a ve özellikle de Hz. Peygambere hakaret etmek, adeta bir moda haline gelmiştir. Bu olayların bir listesi yapılsa kabarık bir liste ile karşılaşacağımız muhakkaktır. Dolayısıyla bu film vesilesi ile bir kez daha gördük ki, Batı kadim hastalığından kolayca vazgeçmeyecek ve Wilders gibi bir aktörün yıldızının sönmeye başlaması ile başka aktörleri devreye sokabilecektir."
"Artık popülizm prim yapmıyor"
Aşırı sağcıların hezimetiyle sonuçlanan seçimlerin Hollanda'nın geleceği açısında son derece önemli bir tablo ortaya çıkardığını kaydeden Avrupa
Parlamentosu'nun (AP) Hollanda İşçi Partili (PvdA) üyesi Emine Bozkurt ise halkın artık popülist politikacılara güven duymadığını söyledi.
Wilders türü siyasetçilerin söylediklerinin halk nezdinde inandırıcılığının kalmadığına vurgu yapan Bozkurt, "Wilders yıllardır söyledi de
söyledi. Kimse inanmıyor, artık popülizm prim yapmıyor" dedi. Bu seçimde temel gündemin ekonomik kriz ve bu krize yönelik çözüm
önerileri olduğunu hatırlatan Bozkurt, aşırı sağcıların AB karşıtlığı dışında söyledikleri tek bir şeylerinin olmadığını aktardı.
Halkın Wilders'e inancının kalmadığını belirten Bozkurt, "Bu seçimde entegrasyon ve göç politikaları çok gündeme gelmedi. Bu seçimi Avrupa'nın geneli yakından takip etti. Aşırı sağ ve sol kesim çözümü Avrupa'da görmeme eğiliminde politika yürüttü ama gördük ki AB karşıtlığına da vize verilmedi. Bunun da not edilmesinde fayda var. Dolayısıyla bu seçimler AB için de son derece önemliydi" diye konuştu. "Seçim sonucu geleceğe umutlu bakmayı ortaya çıkardı" diyen Bozkurt, Hollanda'nın eski günlerine dönme eğilimine girdiğini söyledi.
Aşırı sağın oy kaybına uğramasının yabancılar ve Müslümanlar açısından bir rahatlamaya yol açabileceğine de dikkati çeken Bozkurt, "Yani popülizm bitti, Wilders ortadan kayboldu denilemez. 15 sandalye kazandı mecliste. Ama şunu söylemek mümkün, millet artık gerçek çözümler üreten siyasetçiler istiyor. Böyle popülizm, sadece laf olsun diye söz söyleyenleri istemiyor. Millet kendisini ileriye götüreceklere oy verdi. Seçmen bu konuda çok duyarlı davrandı. Göçmenler de gelişmeleri yakından takip ediyor. Onlar da bu seçimleri yakından takip etti.
Biz mesela krizin faturasının herkese eşit şekilde paylaştırılmasını istedik. Bize verilen oylar da bunun onaylandığını gösteriyor. Aşırı sağın zayıflaması göçmenleri rahatlatacaktı" ifadelerini kullandı.