Leman Dorsay
* Atilla nişanı bozunca çok üzüldüm. Orada bir şart koştum evlenmek için. "Tamam evlenirim ama iki seneliğine. İki sene sonra yürüyor,yürüyor; yürümüyor ayrılırız," dedim. O güzel bir intikamdı.
* Limanda tanıştık. İkimiz de rehberdik. Evleneceğimiz zaman yakın bir arkadaşımız, "İmkânı yok, ikinizin burcu çok uyumsuz. Bu evlilik yürümez," dedi.
* Atilla'yı hiç kıskanmadım. Atilla'nın, Türkan Şoray'a büyük bir hayranlığı vardı. Yani bilmiyorum nedendir. Ama bu beni hiçbir şekilde rahatsız etmedi.
* Atilla'nın sinirli bir yapısı vardır. Ani öfke patlamaları yaşar. Fırıldak gibidir... Hemen sonra öfkesi parladığı gibi söner.
Atilla Dorsay
* Nişan yaptık Hilton'da. Sonra ben bir pişmanlığa kapıldım. Evliliğe hazır olmadığımı hissettim ve nişanı bozdum.
* Evlilik her erkeği eğitir. Emin olun bütün erkekler genelde birer mağara adamıdır. Onları toplumsal yaratığa dönüştüren kurumların başında evlilik gelir.
* Erkeklerin mağara adamı olduğunu söylüyorsam, bence kadınların da bir özelliği dırdırcı olmaları! İşte bu erkekleri mahvediyor.
* Medya dışarıdan çok cazip bir plaj gibi gözükür ama içinde köpekbalıklarının yüzdüğü bir denizdir. Her an yutulabilirsiniz.
Tanışmaları, karşılaşmaları, âşık olup evlenme kararı almaları, sonra birinin korkup nişanı bozması, bütün o travmalar, bir aşk filmininin enstanteneleri gibi... SABAH yazarı, sinema eleştirmeni Atilla Dorsay ve eşi Leman Dorsay'la konuşurken, onların anlattıklarıyla izlediğim filmler sanki iç içe geçti... Bir Erkek ve Bir Kadın, Yeni Başlayanlar İçin İtalyanca, Sex and the City... Kendi hayatını film yapsaydı Atilla Dorsay, hangi yıllar ona daha dramatik gelirdi diye de düşünmeden edemedim. İkisi de güçlü karakterler... Zaten bu evliliğe iki seneliğine diye adım atmışlar... Nişanı bozan, nikâhı da bozar korkusuyla, Atilla Dorsay'la iki seneliğine diye evlenmiş, Leman Hanım. Ama her iki senede bir o güven, hiç bahsi geçmeden tazelenmiş. 36 sene olmuş. Yakında evlilik yıl dönümlerini kutlayacak çiftin bugün birbirlerini rakip gördükleri tek bir alan var. İkisi de briçte çok iddialı...
- Dorsay'ların evi hep sükûnet içinde midir? Yoksa sık sık kavgalar yaşanır mı?
- A.D: Evliliğimizin ilk yıllarında, gençlik yıllarında çok daha fazla kavga ederdik. Karşılıklı bağırırdık.
- L.D: Karşılıklı bağırmaz, tartışırdık. Atilla'nın sinirli bir yapısı vardır. Ani öfke patlamaları yaşar. Fırıldak gibidir. Ama hemen sonra öfkesi parladığı gibi söner, yumuşayıverir.
- A.D: Ani öfke parlamaları ama ardından gelen sükûnet. Fiziksel olarak bizi doğa daha güçlü yaratmış. Bu gücümüzü de, bırak bir kadını sevmeyi 'Ben feminist bir erkeğim,' desek bile, gösteriyoruz. Yeri geldiğinde o erkek gücü, erkek iktidarı bir yerde ortaya çıkıyor.
- İkiniz de rehbermişsiniz... Nerede tanıştınız?
- L.D: Tophane'de. Limanda tanıştık. İkimiz de gençlik yıllarımızda tercüman rehberlik yaptık. Limana gemiler gelirdi. Atilla'yı gördüm, konuştuk ama o kadar etkilenmemiştim. O göz koymuş bana. Birkaç kere telefon etmiş. Annem açmış.
- A.D: İkimiz de farklı gemilere inmişiz. Rehberlikte öyle denir. Leman Fransızca yapar, ben Fransızca İngilizce. Gemiler genelde Karaköy'e yanaşır. Çok gemi olduğu zaman o kuyruk uzar ve Salı Pazarı'na kadar gelir. Onun çıkışı da Tophane olur. Leman'ı ilk Tophane'de gördüm, sordum. 'Yeni Fransızca rehberi Leman Karaca,' dediler. O kadar girişken değilimdir, ama yanına gittim. 'Merhaba hoşgeldiniz, mesleğe de hoş geldiniz,' dedim. Tanıştık, iki laf ettik ve ayrıldık. Sonra hiç karşılaşmadık. Bunun üzerine bir arkadaşımdan telefonunu alıp aradım. Her seferinde aksi gibi ya annesi çıktı ya babası. Sonra bir gün çok başka bir yerde karşılaştık. Tepebaşı'nda, Casa d'italia'daki İtalyanca kurslarında. İkimiz de ek dil olarak İtalyanca öğrenmek istemişiz. Kader bizi tekrar karşılaştırdı.
- L.D: Ocak ayı. Nasıl kar yağıyor. Tereddüt ettim, kursa gideyim mi gitmeyeyim mi diye. Sonunda gittim. Daha kapıda Atilla ile karşılaştık. Beni salep içmeye davet etti.
- A.D: Yıl 1969. Leman 23, ben 30 yaşındayım. Evlenmeye hiç niyeti olmayan bir insandım. Ama Leman'a, klasik anlamda âşık olduğumu söyleyebilirim. Leman'ın hayatımın kadını olduğunu hissettim. Evlenmeye karar verdik. Onu ailesinden istedim. Nişan yaptık Hilton'da. Sonra ben bir pişmanlığa kapıldım. Evliliğe hazır olmadığımı hissettim ve nişanı bozdum. Bu elbette herkeste şok yarattı. Leman da kalkıp Amerika'da mühendis olan ağabeyinin yanına gitti. Hayatımın en büyük hatasını yaptığımı, Leman'sız yaşamanın mümkün olmadığını anladım. Başında böyle bir tereddüt geçirir sonra tekrar karar verirseniz, o zaman artık dönmeniz söz konusu olmuyor. Leman'ın gönlünü yeniden kazanmaya çalıştım. Hiç yanaşmadı, onu ikna etmem hiç kolay olmadı.
- Nasıl tekrar güvenebildiniz?
- L.D: Çok direndim. Mektuplarına cevap vermedim. Çok aradı.
- A.D: Hiçbir mektubuma cevap vermedi. Sürekli soruşturdum. Bir yıla yakın sürdü. 69'da tanıştık, 71'de nişanlandık. 73'te de evlendik.
- L.D: Orada bir şart koştum evlenmek için. 'Evlenirim ama iki seneliğine. İki sene sonra yürüyor, yürüyor, yürümüyor ayrılırız,' dedim. O güzel bir intikamdı bir yerde. İki seneliğine diye evlendik.
- A.D: Dünyada kadının böyle bir şart koşması görülmüş bir şey değil. Leman 'Ben şimdiden söylüyorum bir daha onurumu sana kesinlikle kırdırtmam. Şunu bil, ben bu evliliği iki yıllık bir anlaşma olarak görüyorum. Yürümediği taktirde hemen boşanırız,' dedi.
- Evlilik anında yine o pişmanlıklar geldi mi size?
- A.D: Hayır. Kavgalarımız oldu. 'Ya nereden başıma bu belayı sardım,' da demişimdir içimden. Ama temelde evliliğe çok inandım. Yani evlilik belki çok ideal bir çözüm değil. Evliliğin getirdiği bir sürü sorun var. İki insanın böyle tornadan çıkmış gibi tam manası ile birbirine uyum sağlaması mümkün değil. Ama evlilik ehven-i şer, gençler için tercüme edelim: Kötü seçeneklerin en iyisi. Ondan daha iyisi bence yok. İnsan gençken anlayamıyor. Mutlaka belirli bir yaşa gelmek, belirli deneyimler yaşamak gerekiyor. Bazen bu deneyimler çok geç yaşlara sarkıyor. Aramızda bekar dolaşan iyice yaşlanmış insanlar var. Onlar çok geç fark ediyorlar ve o yaştan sonra evlenemiyorlar yani. Çok şanslıydım ki 33 yaşında evlendim.
BULAŞIK DA YIKARIM, ORTALIĞI DA TOPLARIM
- Sizi bir arada tutan en önemli şey nedir?
- A.D: Ortak meraklarımız. Leman haftada beş gün sabahları benimle film izler. Eşiyle gelen başka bir eleştirmen yok. Birbirimizin merakları, ortak ilgi alanlarımız oldu. Leman'ın arkeolog olması da beni arkeolojiye daha da meraklandırdı. İlginç ülkelere gideriz. Birbirimizi gerçekten eğittik. Sırf sevgiyle bir evlilik yürümüyor. Bu tür ortak merakları geliştirmek lazım.
- L.D: Atilla her konuda yardımcı olur bana.
- A.D: Yani emin olun Leman'ın eli yetişmediği durumlarda yemek de yaparım, bulaşık da yıkarım, ortalığın tozunu da alırım. Düzensizliği hiç sevmem.
- Atilla Dorsay'ı kıskandınız mı hiç ?
- L.D: Hayır hiç kıskanmadım. Örneğin Atilla'nın, Türkan Şoray'a büyük bir hayranlığı vardı, yıllardan beri süren. O kadar emindim ki kendisinden, beni hiçbir şekilde rahatsız etmedi. Allah göstermesin, insanın ne olacağı belli olmaz. Ama aldattığı fikri hiç aklıma gelmiyor. Eğer ben onu aldatmıyorsam, o da beni aldatmamalı.
- A.D: Leman benim üzerimde manevi baskı kurabilmek için formda kalıyor. (Gülüyor) Ne zaman sorsalar 'Türkan Şoray'a âşık mısınız?' diye 'Evet âşığım,' derdim. O dönem, gerçekten onun güzelliğine duygusal anlamda âşık oldum. Şimdi kıskanç bir kadın olsa Leman, bunu söyleyemem. Türkan Şoray bizim çok yakın aile dostumuz. Yani biz o konuları öylesine aştık ki artık...
ATİLLA FİLMLERDE ŞAKIR ŞAKIR AĞLAR
- Erkekler kaç yaşında olgunlaşıyor Atilla Bey?
- A. D: Bir erkek 40'ından önce olgunlaşmaz. Ben kaç yaşına geldim. Leman halen bazen 'Çocuk gibisin,' der bana. Yani bilmiyorum, kadınlar mutlaka daha erken olgunlaşıyor.
- Erkeklerin ideal evlilik yaşı kaç olmalı?
- A.D: 33 çok ideal. 30'undan önce olmamalı. 35'i de pek aşmamalı.
- Atilla Dorsay'ı bize nasıl anlatırsınız?
- L.D: Coşkuludur. Müthiş bir yaşam sevinci vardır. Çok duygusaldır. Filmlerde ağlar mesela. Şakır şakır ağlar.
- A.D: Ben gerçekten egoist bir insanım aslında. İşkoliğim. Gazeteciliği çok seviyorum. Aşk, tutku derecesinde. Bu nedenlerle, iyi bir baba olacağımı düşünmüyordum. Ama ilk çocuğumuz doğar doğmaz, benim hayatım değişti. Çocuğu kucağınıza alıp tutmanız hayatınızı tümüyle değiştiren bir olay. 'Benim hayatımı değiştirmedi,' diyen bir erkek varsa, yalan söylüyordur. Çocuklarımı hayatımın en sevilen varlıklarının başına koydum. Bu noktaya geliş, evlilik sayesinde oluyor.
- Evlilik sizi eğitti mi?
- A.D: Evlilik her erkeği eğitir. Emin olun bütün erkekler genelde birer mağara adamıdır. Yani onları toplumsal yaratığa dönüştüren kurumların başında evlilik gelir.
- Kadınlar mı erkekleri yontuyor?
- A.D: Kadınlar, sosyal etkenler, iş hayatı... Ama başta evlilik... Evlilik şöyle yontuyor: Başkalarını kendinizden daha çok düşünmeyi öğreniyorsunuz. Bu tabii mağara adamlığından kurtulmanın ilk adımı.
- Eleştiriye açık mısınızdır bir eleştirmen olarak?
- A.D: Eleştiri dırdırcılığa dönüşmediği sürece kabulüm. Bazen Leman'da bile o vardır. Leman çok medeni bir kadın ama nasıl erkeklerin mağara adamı olduğunu söylüyorsam, bence kadınların da bir özelliği dırdırcı olmaları. İşte bu erkekleri mahvediyor.
- L.D: Gerçekte dırdırcı değilimdir. Genelde çok sakin bir karakterim vardır.
- A.D: Sakin bir karakter olduğunu biliyorum, zaten evliliğimizin temel başarı nedeni bu belki! Ama bazen bir şeyleri tekrar ediyorsun.