Lars
von Trier'in Cannes 2009'da tokat gibi çarpan, bitmeyen tartışmalar açan ve Charlotte Gainsbourg'un oyunculuğuyla ödül listesine sızan filmi, sonunda sinemalarımızda. Daha festival sırasında çıkan dedikoduların tersine, sinemalara gelen kopya da Cannes'dakine kıyasla hiçbir kesilme içermiyor. Bir giriş, dört bölüm ve bir finalden oluşan; bölümleri Matem, Acı, Kaos gibi irkiltici adlar taşıyan filmin giriş bölümü, yumuşak bir klasik müzik parçası eşliğinde tümüyle rölanti (yavaşlatılmış) olarak sunuluyor. Ve bir yandan kendilerini şehvete kaptırmış sevişen bir çiftin, öte yandan hemen yandaki odada, açık pencereye doğru hazin bir akıbete yaklaşan bir bebeğin görüntüleri koşut olarak veriliyor. Beklenen oluyor. Sonrası ise elbette matem, acı, kaos, vs. Tüm bu bölüm, filmin yoğun bir Hıristiyan içerik taşıyacağını haberler gibi. Çünkü ana-babanın o dramda sorumlulukları vardır. Bir diğer deyimle, günah işlemişlerdir. Ve elbette öğretisini günah ve onun kefaretine adamış bir din için bu, ideal bir hikâyedir. Bir anlamda da öyle oluyor. Üç Dilenciler metafor/hikâyesi, kendi bedenine acı vererek günahını ödeme gibi temalar/sahneler, bu izlenimi pekiştiriyor. Bu, kimi filmlerinde dine isyan eder gibi olsa da, aslında koyu inanç sahibi bir yönetmenin filmidir. (Bu açıdan, hoşgeldin Tarkovsky-yani Von Trier'in filmini adadığı ünlü Rus yönetmeni!) Ama mesele bu kadar basit değil. Kadın ve erkek, sürekli suçlu gördükleri için birbirlerine ceza vermeyi deniyorlar. Bu, psikolog olan erkekten çok, aslında büyük ruhsal sorunlara sahip ve zaten adamın da hastası olan kadın için geçerlidir. Öyle ki, kadın bir yandan erkeği kendisinin bitmeyen cinsel açlığını en haşin biçimde doyurmaya zorlarken, öte yandan onun öncelikle erkekliğine, sonra canına ve hayatına kastediyor. Henrik Ibsen, Tennessee Williams veya Edward Albee gibi yazarların kadın-erkek beraberliğini bir cehennem gibi sunan ünlü oyunları bile, bu filmdeki çiftin ölümcül ilişkileri yanında çocuk oyunu gibi kalıyor! Ama bu kadar da basit değil. Öte yandan, tümüyle orman ve de doğa var. Yalnızca bu 'morbide' hikâyenin dekoru olarak değil. Ama ayrıca sürekli kıpırdayan, türkü çığıran ya da inleyen, yaşam kadar ölümü hem de en korkunç biçimiyle ölümü içeren ürkünç bir çevre, başlı başına yaşayan bir varlık. Sevinç kadar dehşeti, bayram kadar matemi de içeren... Ve tüm o cinsel organları yaralama, bacağa çivi çakma, bedensel işkence vb. sahnelere kıyasla, bir kuşun, karga gibi siyah ve çirkin bir kuşun öldürülme sahnesi daha korkunç duruyorsa, bunda suç (ya da marifet) elbette yönetmenin... Elbette anladınız: Karşımızdaki çetin ceviz bir film. Kitleye kolay kolay tavsiye edilemez. Ama has sinemasever elbette görmeli. Çünkü son filmleri giderek düşkırıklığı yaratmaya başlayan Danimarkalı dâhi,
Dalgaları Aşmak'tan
Karanlıkta Dans'a onca başyapıtın yaratıcısı Von Trier, bu filmle bize ruhunun en karanlık yanlarını açıyor. Aynı zamanda insanoğlunun en derin ve saklı yanlarına da bir yolculuk yaparak... Ama filmin sonunda, yine bir Hıristiyanlık motifi olan 'Deccal/ İsa düşmanı'nın kim ve ne olduğunu boşuna sormayın. Herhalde bu, belki
2001'in finali kadar tartışılacak! Willem Dafoe- Charlotte Gainsbourg çiftinin kendilerini beden ve ruh olarak tümüyle yönetmenin ellerine teslim etmiş ve birer enstrümana dönüşmüş varlıkları ise, adına oyunculuk denen şeyin ne olduğunu gösteriyor. Özellikle bizim TV şöhreti 'nevzuhur' oyuncularımız görmeli.
DECCAL **
(Antichrist)
Yönetim ve senaryo: Lars von Trier
Görüntü: Anthony Dod Mantle
Oyuncular: Willem Dafoe, Charlotte Gainsbourg Danimarka filmi.