Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK DURBAŞ

Çağdaş nakkaşın İstanbul suretleri...

Gürol Sözen, bir uzun süredir günleri aylara, ayları yıllara, gece ve gündüzlere hüzün ve coşkuları ekleyerek bir yolculuğa adamış bulunuyor zihnini ve yüreğini... "Tüm bu büyük yolculuktan ne kaldı geriye?" sorusunun karşılığı olarak da yüreği ve zihninden süzülenleri gökkuşağının bin bir rengiyle boyayarak 'ikona'lara aktarıyor. Daha dün, kökcevizleri, meşeleri, karaçamları 'Hüzün İkonaları' ile bezemişti ve bu yolculuğun belgelerini Sultanahmet'teki Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde, kendi deyişiyle "Görücüye çıkarmıştı." Bugünse çağdaş bir 'nakkaş' suretiyle martının, güvercinin, kumrunun, küçümen serçenin kanadında yuva kuran gül kesimli zümrütün meşk defterine nakışladıklarını yine Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde sergilemeye hazırlanıyor. Bu defterin nakışları arasında sis içinde yakamozlanan Boğaziçi'nin lacivert, gümüşi ve derin mavisi de var; çınarların, manolyaların, erguvan ağacının çiçeklerinden tuzlu sulara düşen aynası da. Çünkü mavinin, firuzenin, küflü yeşilin, mor salkımların kenti İstanbul'un güvercini, kumrusu, serçesi şiirin sözcükleri gibi binlerce yıldan beri bizim gökyüzümüzde, bir başka deyişle hayatımızda. Bizim yeryüzü suretimiz olan 'ikona'larda bir de... Ve soruyor Gürol Sözen: "Ne Bizans, ne Selçuklu ve ne de Osmanlısı tek başına. Biz büyük bir mirasın tortusuyuz. Büyük mirasın tortusunda kendini yok eden Anka kuşu. O bir masalın parçasıydı. Ya bizler? Her gün yeniden kendimizi çarmıha gerdiğimiz anlık sevinçler, sevdalar, hüzünler, iç kavgalar, yoksulluklar ve bile bile yok etmelerin, yalnızlıkların da kenti İstanbul. Sabahın erinde, derin uykumuza, kuyumcu ustası olmayan labirentin derin dehlizlerine aldırmadan, yeniden günü başlatan görkemli doğa. Dehlizlerinde yaşarken yitip gittiğimiz ey İstanbul..." Renkleri şiir ile beziyor Sözen, şiir yüklüyor onlara... Ama renge de sözcüklere de sığınmıyor; Bizans'tan, Selçuklu'dan, Osmanlı'dan süzdüğü renkleri de, sözcükleri de iliklerine kadar yaşıyor çünkü; yüreği ile can veriyor bezemeye, nakışa. Sözen, 'Hüzün İkonaları'nı nakışlarken "Kim bilir, ben hayatın yalancısıyım? Ve bir de... Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve binlerce yıldan beri kültürlerin konup göçtüğü, uygarlıkların hüküm sürüp paylaştığı toprakların boyacısıyım," demişti. 2 Kasım Pazartesi günü Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde, müze koleksiyonundan seçme eserlerle birlikte açılacak sergisini ise "Bir boyacıya düşen, sözcüklere sığınmak değil, karaladıklarını görücüye çıkarmak," olarak tanımlıyor ve ekliyor: "İstanbul İkonaları tuzlu sulardaki karalamalarım, suretim benim!" Bu aynı zamanda şiirin mavi, firuze, yeşil; güvercin, kumru ve serçe; bir de mor salkımların kenti İstanbul kimliğinde nasıl nakışlandığının da suretidir. Gürol Sözen'in nakkaşlığına her zaman inandım.

* * *
İNADINA ŞİİR
TUZAK

Ufukların efendisi ay
aydınlatsın gecemizi
Ölümün uzak tuzağından
hayatın yakın
zamanından
REFİK DURBAŞ

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA