LATİFE HANIM PSİKOPAT DEĞİLDİ
Atatürk'ün hayatını, en yakın silah arkadaşı Salih Bozok'un anılarından yola çıkarak anlatan
Veda filmi, Latife Hanım'ın ailesinin öfkesine neden oldu. Zülfü Livaneli'nin yazıp yönettiği filmde, Atatürk'ün kalp krizi geçirip, Fikriye Hanım'ın intihar etmesine neden olacak kadar hırçın bir kadın gibi yansıtılan Latife Hanım'ın yeğeni Mehmet Sadık Öke, "Filmde aktarılan Latife, bizim teyzemiz olamaz. Zülfü Livaneli, filmi yaparken bizimle hiç temas etmedi. Ben ona güvendiğim için teyzemizin bir giysisini bile filmde kullanılsın diye vermiştim. Ama bu film bizi çok üzdü. Bu kadını bu şekilde tanıtmaya hakları yok. Çünkü bu kadın, Paşa ile evlenmiş, aynı yastığa baş koymuş, eğitimli, modern Türk kadınının simgesi,'' diyor.
- Latife Hanım'la akrabalık ilişkiniz nedir?
- Latife teyzem, anneannemin ablası. 1889 doğumlu ama kendisi 1900 derdi. Sebebi de dedem, 1900 doğumluydu, ona 'Ablacığım,' deyince, 'Biz seninle aynı yaştayız Hayriciğim, ben senden büyük değilim ki,' derdi. Anneannem ise 1907 doğumludur. Evlendiği zaman Ankara'da yalnız kalmamak için hem en küçük kızkardeşi Rukiye'yi hem de anneannemi yanına aldı. O üç kızkardeş çok enteresan. Yurtdışında Latife teyzeme 'matmazel entelektüel' derlermiş, çok zeki olduğu için. Rukiye Hanım çok güzel, ona 'matmazel güzel', anneanneme ise 'matmazel zarafet'. O da 'Zekânın ve güzelliğin birleşimidir zarafet, ben onlardan üstünüm,' derdi. Ben anneannemle Bebek'te Ayşe Sultan Yalısı'nda büyüdüm. Bu hikâyeleri onlardan çok dinledim. Latife teyzeyi de 1975'te ölümüne kadar, yani ben sekiz yaşına gelene kadar yakından tanıdım.
- Onu ziyaret eder miydiniz?
- Tabii, çok giderdik. 1969'da Ayaspaşa'daki konak çok büyük gelince, Harbiye'deki evine geçti. Şimdiki Askeri Müze'nin olduğu yerde süvari alayı varmış. Latife teyzem oradaki heykelin, Atatürk'e en çok benzeyen heykel olduğunu söyler ve camdan onu seyrederdi.
- 70 yaşında, penceresinden heykelini seyrediyorsa, Atatürk'e olan aşkı hiç bitmemiş...
- Hayır, hiç bitmemiş. Çünkü kardeşi Ömer Bey'in kızı Meral teyzem, 'Hiç mi gururun yok? Bu kadar olaydan sonra hâlâ nasıl bu kadar âşık olabilirsin?' diye sormuş. 'Bugün olsa, yeniden aynı şeyleri yaşayacağımı bilsem, yine evlenirdim,' diye yanıtlamış.
FİLMDE CESARET EKSİK
- Ama maalesef bu büyük aşkın sonu iyi olmuyor...
- Evet, maalesef. O yüzden içkisine, etrafındaki bazı kötü niyetli kişilere engel olmaya çalıştı. Şehva teyzeme, 'Çok gençtim, toydum. O kadar çok yiyici vardı ki nasıl savaşacağımı bilemedim,' demiş. Düşünün o 23, Atatürk 41 yaşında. Babası Muammer Bey, başarılı bir işadamı olduğu için geleceği tahmin edip, bu evliliği istememiş. 'Hayatı karargâhta, savaşlarda geçmiş, mücadele adamının ev hayatının olması mümkün değil,' der ama Latife teyzem, 'Çok seviyorum baba, lütfen karışmayınız, evleneceğim,' diyor.
- Film, Salih Bozok'un anılarından hareketle çekilmiş. Siz niye Zülfü Livaneli'ye kızıyorsunuz?
- Filmde Salih Bozok'un anılarının bir kısmı kullanılmış, bir kısmı da kullanılmamış. 1970'lerde İsmet Bozdağ'ın kaleminden,
Hürriyet gazetesinde tefrika olarak yayımlanan, sonra da iki kitaba dönüşen anılar için Latife teyzem, Burhan Felek'e 'Yayımlanmasın. Ben Paşa'ya asker sözü verdim. Özel hayatımı hangi hakla yayımlarsınız?' diyor. Paşa da aynı şekilde ona 'asker sözü' veriyor. Ama engellenemediği için yayımlanıyor. O zaman filmde de Salih Bozok kadar cesur olunması lazım. Aynı kitapta, 'Kocamı dinlendiriyorlar, desem, karısı olarak bu benim işim. Kaç kere camlı kapının arkasından seyrettim, kendileri bir kadehte duruyorlar, mütemadiyen kocamın bardağını dolduruyorlar. Benim kocamın içki içmediği sabahlar vardır, düşmana çekilen bir kılıç gibi kalkar. Bir de içki içtiği sabahlar kalkışı vardır, yine nazlanmadan kalkar, ama ayağında kurşun kunduralar varmış gibi. Eğer devlete, millete acısalar, 'Sensiz hiçbir şey olmaz,' dedikleri Mustafa Kemal'e bunu yapmazlar, ama hadi devleti, milleti geçtim, arkadaşım dedikleri Mustafa Kemal'i bu kadar hor kullanmazlar,' diyor. Üç tane de isim veriyor: Nuri Conker, Kılıç Ali ve Recep Zühtü.
BU BİR YOKLAR FİLMİ
- Sizi en çok ne rahatsız etti?
- Sadece belirli bir kesimi memnun etmek için çekilmiş olması bizi üzdü. Bu film, Atatürk'ü anlatmıyor. Galada, film bitti, Zülfü Bey, 'Salih Bozok'un torunları burada,' dedi, onlar kalktı, selam verdi. 'Ülkü Hanım da burada,' dedi, o da selam verdi. Ardından 'Latife Hanım'ın yeğeni de burada,' dedi, ben de ayağa kalkmak zorunda kaldım, ama insanlar güldü. Bu kadını bu şekilde tanıtmaya hakları yok. Çünkü bu kadın, Paşa ile evlenmiş, aynı yastığa baş koymuş, eğitimli, modern Türk kadınının simgesi.
- Zülfü Livaneli, 'Bu bir dostluk filmi,' diyor...
- Evet, Salih Bozok ile Atatürk'ün dostluğu. Dostluk filmi diye bakarsanız, ortaya komik bir şey çıkıyor. Çünkü Salih Bey'in anılarından yola çıkılan bir filmde yaverinin gözünden Zübeyde Hanım, Fikriye ve Latife var. Ama bu filmde, yanlışların haricinde, Atatürk'ün düşman donanması için söylediği 'Geldikleri gibi giderler,' sözü, Samsun'a çıkış, Erzurum ve Sivas kongreleri yok. Millet Meclisi'nin açılışı, Ankara'ya gelişi, I. ve II. İnönü savaşları, Sakarya yok. İsmet Paşa, Lozan, Ali Şükrü'nün öldürülmesi, şapka, harf devrimi yok. Bu bir yoklar filmi. Birden kalp krizi var ve nedeni de sanki Latife teyzemin, balkondan ona bağırması. Halbuki ilk kalp spazmını, maalesef yazmazlar, İzmir'de geçiriyor. O sırada Latife teyzem, İstanbul'da zatürre tedavisi görüyor. Bu büyük bir hata. Atatürk kalp spazmı geçirince, Muammer Bey'in doktorunu çağırıyorlar. O da içki, sigara ve fazla kahveyi yasaklıyor. Atatürk'ün sirozdan öldüğü de bir gerçek. İkinci kalp krizini Ankara'da, bahçede geçiriyor. Filmde, sanki birinci kalp krizinden sonra Mustafa Kemal hemen boşanıyor.
- Fikriye Hanım'ın intihar etmesinin nedeni de filmdeki gibi Latife Hanım'ın onu kıskanıp, evden kovdurması değil mi?
- Fikriye Hanım olayı tamamen yanlış. Çünkü filmde, Fikriye Hanım, Münih'ten döner dönmez Ankara'ya geliyor. Halbuki Paşa onu bir buçuk yıl, Gelibolu'da zorunlu ikâmet ettiriyor. Adnan Adıvar'ın çektiği telgrafta, 'Sakın buraya gelmesin,' diyor. Bu bölümü vermiyorsunuz, ondan sonra filmde Latife teyzeme, 'Neden bu kadın buraya gelmiş?' dedirtiyorsunuz.
- Filmde, Zübeyde Hanım'ın ölüm döşeğinde, Salih Bozok'a 'Sakın o kadınla evlenmesin,' diye uyardığı, aslında Latife değil, Fikriye mi?
- Evet. Zübeyde Hanım, Latife ile evlenmesini istiyor. Rauf Orbay anılarında, 'Bu kız sana iyi bakar, sen bu kızın kıymetini bil,' dediğini yazar. Ölüm döşeğinde parmağındaki yüzüğü çıkartıyor ve 'Bunu Mustafama verin,' diyor. Paşa da onu annesinin hediyesi olarak Latife Hanım'a takıyor. Ölümüne kadar da parmağında taşıdı. Üstelik o filmdeki gibi kırmızı taşlı değil, elmas bir yüzüktü. Ona Lütfiye dermiş. Ve 'Canın pahasına Lütfiye, Mustafamın içkisine engel olacaksın,' diyor. Bu, kayınvalidesi tarafından ona verilmiş bir vazife olduğu için o da engel olmaya çalıştı.
ZÜLFÜ LİVANELİ BİZİMLE HİÇ GÖRÜŞMEDİ
- Zülfü Livaneli, çekimler sırasında sizinle hiç konuşmadı mı?
- Hayır, hiç. Ama işte bu nedenden dolayı bir kasıt olduğunu düşünüyoruz. Biz ona o kadar güveniyorduk ki böyle bir film yapacağını beklemiyorduk. Bunca yıllık entelektüel birikimi olan bir sanat adamının, sosyal demokratın bu kadar hakkaniyetsiz bir film yapabileceğini asla düşünmedik. Bizimle hiç görüşmediği halde proje ortaya çıktığı zaman Latife teyzemin, 1924'te bir törende giydiği elbisesini sergilenmesi için verdim. Hatta 'Keşke bize ulaşabilseydiniz, bazı şeyleri verirdik,' dedim. Ben Latife'yi Ezgi Mola'nın oynadığını da bilmiyordum. Latife teyzem, 1.55 cm boyunda, incecikti, o tombul.
- Zülfü Bey, niye kasıtlı bir film yapsın?
- Zülfü Bey'in, Fikriye'yi harika, Latife'yi çok kötü göstermesinin tek bir amacı olabilir: Atatürk'ün hayatındaki bütün olumsuzlukları Latife'ye yüklemek. Çünkü eğer Atatürk'le Latife'nin evliliğinin başarısızlığını incelemeye kalkarsanız, psikolojik açılımlara girersiniz, sofrayı ya da annesiyle sevginefret ilişkisini ortaya koymalısınız. Bunları filme taşımak istememiş. Can Dündar'ın Mustafa filminin, Atatürk'ü kötülediği, belirli bir kesime mesaj verdiği söyleniyordu. Bu film ise onun karşı kampına mesaj vermek istemiş. Fakat çok ucuz, tamamen özel hayatı üzerinden, rant elde etmeye çalışan bir film.
- Filmde Fikriye'nin geçmişi, Latife'nin de Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğini sembolize etmesine rağmen, sizce Latife finalde niye bu kadar kötüleniyor?
- Peki, o zaman gelecek, dırdırcı bir kadın mı? Salih Bozok, intihar etti ama ölmedi. Üç ay sonra anıları Cumhuriyet gazetesinde yayımlandı. Oysa Latife teyzem, ölümüne kadar sustu. Bozok'un anılarının orijinalinde, Latife teyzeme yönelik çok fazla bir şey yoktu. Birkaç kez redaksiyondan geçti ve o zaman bazı değişimler oldu. Çünkü 1932'den önceki Salih Bozok'un bakış açısıyla sonraki farklı. O tarihe kadar Latife harika, yurtdışında okumuş bir genç kız modeli çiziyor. Sonra birden cadaloz oluyor. Zülfü Bey, 'Atatürk'ün hayatı çok geniş, 120 dakikaya inmesi için bazı şeyleri kestik,' diyor. Evet, ama ortaya öyle bir kadın karakteri çıkarttınız ki sanki her şeyin sorumlusu o. Bir arkadaşımın oğlu izlemiş, 'Latife Hanım bu kadar psikopat mıydı?' demiş. Ortaya şu çıkıyor: Kızınızı okutmayın, çünkü kocası cumhurbaşkanı bile olsa ona postayı koyar. Ben aslında kadın derneklerinin protesto etmelerini isterdim.
KAVGALARININ NEDENİ FİLMDE OLMALIYDI
- Latife Hanım'la Atatürk'ün yaptıkları kavgalar bilinir ama...
- Evet, kavga ettiler, boşandılar, bu tarihi gerçeği yadsıyamazsınız. Ama neden sorusunu sormayıp, sadece Latife ile Fikriye'nin üstüne yıkarsanız, bunda kasıt aranır. Latife canavarlaştıysa bunun bir sebebi olmalı ve bunu filme koymalısınız. Boşanma nedenleri gösterilmiyor, tabii ki cadaloz gibi görünür. Paşa'yı yüceltmek için Latife Hanım'ı aşağılamak isteyen bir ekol var. Paşa hakkında olumsuz bir şey söylenirse, saygınlığı yitirilecek zannediliyor. Bu, 1970'e kadar problem olmuyor. Latife teyzem 1975'te öldüğünde, anıları olduğu ortaya çıkınca, vehamet de ortaya çıkıyor, 'Acaba anılarında Paşa'ya karşı bir şey var mı?' diye.
- Var mı?
- Aile, anıları Türk Tarih Kurumu'na vermeye karar verdi. Bir kopyası da bize verildi. 1980'de Kurum üyesi Reşat Kaynar'la birlikte 25 yıl açıklanmaması kararlaştırıldı. 2005'te biz tekrar toplandık ve 'Açıklanmasın,' dedik. Bu, Paşa'ya karşı bir şey olduğu için değil. Ama Paşa'nın bazı arkadaşlarını affettiğine dair satırlar olabilir. Bu anılar nedeniyle Latife teyzemin kredibilitesini düşürmek istediler. Ama Rıza Nur, 'Bunlar tarihi gerçeklerdir,' diyerek, kitabını British Museum'dan çıkardı. Latife Hanım'ın onun kitabını tekzip etmemesi üzerine, bazı yazarlar, 'İçinde yazılanları zımnen kabul ediyor,' dediler. Halbuki 1969'da bu kitap ortaya çıktığında Latife teyzem, İsviçre'de kanser olduğunu öğrenmişti. İlgilenecek hali yoktu. Ama Latife teyzemin günlüğünde, öyle bir şey olsa bile, zaten biz onları ileride açılır diye, oraya da vermeyiz, kendimizde tutarız. Öyle bölümler varsa, bunlar Türk Tarih Kurumu'nda değildir.