Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

Allah kimseyi 'protokol insanı' yapmasın!

Benim gençlik yıllarımda 'kariyer planlaması' gibi cilalı laflar yoktu. Önce toplumu kurtarmak gibi bir ütopyanın peşinde top koşturduğumuzdan olsa gerek, insanın sadece kendini düşünmesi biraz ayıp kaçardı. O günleri düşününce anlıyorum ki, benim tanıdığım ilk 'kariyer planlamacı' babammış. Garibim, sık sık "Oğlum bir masa kap..." derdi. "Oğlum bir masa kap" cümlesini 'Türkçeye' "oğlum devlet memuru ol" şeklinde çevirebiliriz! Çünkü masa devleti simgeliyordu. Masa "Kapağı devlete atmak", "sırtını devlete dayamaktı." Devlet 'güvencesiydi' masa. Tabii ki devletin içinde yer alan için. Muhtemelen her vatan evladı gibi babam da, devletin içindekilere karşı koruyucu, dışarıda kalanlara karşı ise ceberut olduğunu seziyordu, biliyordu. İkinci Dünya Savaşı sırasında yani İsmet İnönü döneminde halk açlık çekerken; devlet memurlarının gemisinin iyi kötü yüzdüğünü ise bizzat yaşamıştı. Hal ve gidiş böyle olunca kariyer planlaması konusunda bana önerebileceği tek şey 'masa kapmak' oluyordu. Amma velakin, devletin yüce kapısında masa kapmak o günlerde de kolay iş değildi. Varoşlardan gelip Reina'ya yatla yanaşmak gibi bir şeyden söz ediyoruz. Adamını bulacaksın, o diğer adamı bulacak filan. Uzun eşek oynamak gibi! Bense Oidipus kompleksimin sayesinde olsa gerek babamın bu önerisinden hep uzak durdum.

PROTOKOL BÜNYEYİ BOZAR!
Yıllar sonra iyi de yaptığımı düşünüyorum. Çünkü bu devlet adamlığı, 'protokol insanı' durumu gerçekten bünyeyi bozuyor. Hadi biraz latife yapalım... Bana göre vatan evlatlarını 'kokteyl insanı', 'protokol insanı' ve 'bu taraklarda bezi olmayanlar' diye üçe ayırabiliriz. 'Kokteyl insanları', malumunuz her nevi açılışta arz-ı endam ederler. Ortam bulduklarında akarlar. Kod isimleri 'Kamber'dir, onlarsız düğün olmaz! Kimseye zararları dokunmayan 'sosyal kelebek'tirler... Protokol insanları ise daha ağır ağabeylerdir. Sivilde de protokol vardır ama esas olan devlet katındakilerdir. Devlet erkanındaki hiyerarşiyi temsil eder. Tatilde bile takım elbiseden şaşmazlar. Genellikle kırmızı halı çevresinde el öperken, el sıkarken görülürler. "Kurdele kesme mangası" olarak da anılırlar. Protokolün ince kuralları vardır. En tehlikeli durum, çakışmadır. Birinin yerine başkasının oturtulması TEM otoyolunda zincirleme kaza gibi etki yaratır. Üstelik bana göre kokteyl insanı gibi zararsız da değildirler. Arızaya açık bir bünyeleri vardır. Böyle olduğu için olsa gerek rahmetli Can Yücel'in lügatinde "protokol portakal" gibi bir şeydi.

IĞDIR'DA KÜRTÇE ARIZASI
Son 'arıza' Iğdır'da yaşandı. Milli Piyango çekilişi için TRT'nin bu kentte gerçekleştirdiği konserde Şevval Sam, Kürtçe türkü söyleyip, "Ermenice de söyleriz," deyince vali yardımcısı ve bazı kaymakamlar tepki gösterip konseri terk etmişler. Şevval Sam 'güzel' kadındır. "Gidenlere güle güle," deyip, 'karpuz kabuğundan gemiler yapmaya' devam etmiş. Ancak bu olay, bu ülkede sorunların yasaları değiştirerek çözülemeyeceğinin çarpıcı bir örneği. Ne yazık ki, bürokrasinin kafa yapısı kolay değişmiyor. Devlet kurumu TRT'nin Kürtçe yayın yaptığı, hükümetin bir devlet politikası olarak Kürt açılımını, Ermeni açılımını tartıştığı ortamda muhterem zevat, Kürtçe şarkıya tahammül edememiş. Futbol argosunda "astronotu öldürmek" diye bir söz vardır. Topu havaya dikmek anlamına gelir. Protokol da "astronotu öldürmüş" anlayacağınız. Çünkü 'protokol uykusu' ağırdır. Hayatın çaldığı çingene zurnasına, sanatçının türküsüne sağırdır kulakları. Yürekleri o değişimin ayak seslerini hissedemez. Hissetmeleri zordur da. Çünkü yıllarca içinde kaldıkları bürokratik yapı, devlet aygıtı onları özne olmaktan uzaklaştırır. Zamanla kendilerini devlet gibi görürler, devlet gibi hissederler. Halkın içinden çıkarlar ama kısa süre de halka karşı devleti koruma öğretisiyle pişerler. İnsanı değil devleti korumak öncelikleri haline gelir. Kapıcısından zabıtasına kadar binlerce 'Bekçi Murtaza' 'klonlanır'.

EN İYİ MASA
İnsan bu 'Bekçi Murtaza'ları görünce iyi ki, protokol insanı olmamışım diye dua ediyor. İyi ki, sevdiğim tek masa Edip Cansever'in masası: "Adam yaşama sevinci içinde/ Masaya anahtarlarını koydu/Bakır kaseye çiçekleri koydu/ Sütünü yumurtasını koydu/ Pencereden gelen ışığı koydu/ Bisiklet sesini çıkrık sesini/ Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu/ Adam masaya/ Aklında olup bitenleri koydu/Ne yapmak istiyordu hayatta/ İşte onu koydu/ kimi seviyordu kimi sevmiyordu/ Adam masaya onları da koydu/ Üç kere üç dokuz ederdi/ adam koydu masaya dokuzu/ Pencere yanındaydı gökyüzü yanında/ Uzandı masaya sonsuzu koydu/ Bir bira içmek istiyordu kaç gündür/ masaya biranın dökülüşünü koydu/ uykusunu koydu uyanıklığını koydu./ Masa da masaymış ha/ Bana mısın demedi bu kadar yüke/ Bir iki sallandı durdu/ Adam ha babam koyuyordu..."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA