Muhsin Ertuğrul'dan, Jacques Brel'e, Ruhi Su'dan Gilbert Becaud'ya, Abidin Dino'dan Cahit Külebi'ye kadar uzanan bir sanat yelpazesi... Ankara'dan dünyanın dört bir yanına taşan bir sahne yaşamı... 'Aydınlar Dilekçesi'ndeki tavrı ile sadece şarkıcı olarak nitelendirilemeyecek bir politik duruş... Nam-ı diğer; Bayan Yoh Yoh! Onun adı Esin Afşar. Afşar hâlâ dur durak bilmeden çalışıyor. İkinci anı kitabı 'Esintiler'i kısa bir süre önce yayımladı. Şimdi sıra, uzun zamandır sahnelediği Nazım Hikmet konserlerinin albümünde...
Esin Afşar'ı şarkıcılık döneminden tanıyorum. Ama daha önce tiyatroculuğun vardı. Biraz o günlerden söz edelim mi?
Aslında konservatuarda piyano ve şan bölümünde okuyordum. Muhsin Ertuğrul'a gidip, tiyatroda piyano çalmak istediğimi söyledim.
Muhsin Ertuğrul? Korkarım Shakespeare'i de tanıyordun...
Sen kendi yaşına bak! O zaman 16 yaşındaydım. Muhsin Bey, "Sen sahneye yakışıyorsun, tiyatroya geç" dedi...
Asıl ünün 'Yoh Yoh' şarkısıyla oldu. Şarkıcılık nereden düştü aklına?
Menajer Erkan Özarman, beş yıldır peşimdeydi. O zamanlar Kerim'le (Afşar) evliydim. Onu Londra'ya altı ay staja gönderdiler, tabii maaşını da kestiler. Mecburen 'evet' dedim. 1968'i, 69'a bağlayan yılbaşı gecesi Ankara'da Bulvar Kulüp'te başladım. Orada Ruhi Su da program yapmıştı. O zaman İngilizce, Fransızca şarkılar söylüyordum. Bir gece Kerim'le İlhan Selçuk ve Ruhi Su beni dinlemeye geldiler. "Sen Türk folku yapsana" dediler. Bir süre Ruhi Su ile çalıştım böylece.
KAYGI YOK
'Anılar Yanıltır mı?' ilk kitabının adıydı. Bu, Abidin Dino'nun sana imzaladığı bir resme yazdığı cümleymiş. O resmin öyküsü de ilginç...
Abidin Dino, kısa bir süreliğine Türkiye'ye gelmişti. Bir konserimi izlerken beni keçeli kalemle çizmiş. Hediye etti. Ama zamanla keçeli kalemin mürekkebi uçmaya başladı. Telefon açtım, söyledim. "Fotokopisini gönder, yeniden çizerim" dedi. Paris'e gittiğimde kendim götürdüm, sonra İstanbul'a döndüm. Birkaç ay sonra telefonda. "Resmi sana Ferit Edgü ile gönderdim" diyor ama resim kayıp. Sonunda orijinalini bulamamış, yenisini çizmiş. Paris'e gittiğimde gördüm, bir baktım uzun saçlıyım.
Geçenlerde ikinci anı kitabın 'Esintiler'i yayımladın. Yeni projelerin var mı?
Nazım Hikmet konserlerini uzun yıllardır yapıyordum. Amerika'dan, Fransa'ya kadar pek çok ülkede şiir ve şarkılarla Nazım Hikmet'i anlattık. Şimdi bunun albümünü çıkarıyorum.
Şu günlerde albüm çıkarmak çok zor...
Bizim ticari kaygımız yok. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ı solculuk günlerinden tanırım. "Nazım'ın mezarını getirtmekten, vatandaşlık hakkından söz ediyorsunuz. Biz bu albümü yapalım ve kalıcı bir eser olsun" dedim. Çok yardımcı oldu. Şimdi Kültür Bakanlığı ve Nazım Hikmet Vakfı'nın desteği ile albümü hazırlıyoruz. Bu benim rüyamdı, artık gerçekleşiyor.
(Yeni Aktüel dergisi)
ESİN SİVRİ DİLLİDİR HAPSİ BOYLAR!
12 Eylül döneminde Aziz Nesin'in başı çektiği bir grup tarafından hazırlanan Aydınlar Dilekçesi, çok cesur bir karşı çıkıştı. Bazıları korkudan imzalarını geri çektiler. Ama sen, dilekçeyi Meclis'e götüren gruptaydın...
Aziz Nesin istedi beni. Önce iki grup olacaktı. Bir grup, Meclis Başkanı Necmettin Karaduman'a, bir grup da Kenan Evren'e çıkacaktı. Eşim Şener (Aral), Aziz Bey'e "N'olur Esin'i Cumhurbaşkanı Evren'e çıkan ekibe almayın, sivri dillidir hapsi boylar" dedi. Sonra Aziz Nesin grubu birleştirdi.
Evren de sizi kabul etmedi zaten!
Öyle... Meclis Başkanı Necmettin Karaduman'ın karşısına çıktık. Grup sözcümüz Bahri Savcı'yı görünce "Hocam" diye ellerine sarıldı. Karaduman onun öğrencisiymiş meğer.
YILMAZ GÜNEY ÇOK DELİDOLU BİR ADAMDI
Madem eskilerden gidiyoruz, Yılmaz Güney ile dostluğundan söz etsene biraz.
Kerim ile 'Arkadaş' filminde birlikte oynamışlardı. Pınar'a (kızı Pınar Afşar) "Büyüyünce seni de bir filmde oynatacağım" derdi. Çok delidoluydu. Bazen çalıştığım gece kulüplerinden paramı alamazdım. Pek çoğu mafyaydı zaten. Yılmaz hallederdi... Hafta sonları kulübe gelir, patronun odasına girer, "Merhaba" derken, yeleğini sıyırıp belindeki tabancayı gösterirdi. Alacak malacak kalmazdı tabii...
Ölümünden sonra onun için Paris'te düzenlenen konsere gitmemişsin...
Fatoş Güney, bana bu geceden bahsetti. "Seve seve gelirim" dedim. Ama Kürtçe şarkı söyleyecekmişim! Şimdi herkese doğal geliyor ama bir de o dönemi düşün.
SİZİ BENDEN DAHA BÜYÜK SANMIŞTIM!
Peki bu 'diplomatik sanatçı'lık nereden geldi?
Repertuarımı çağdaş türkü ağırlıklı yapmıştım. Dönemin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, beni dinledi, çok beğenmiş. Önce beni bir parlamenter ekibi ile Macaristan'a gönderdi, sonra da 'diplomatik sanatçı' unvanı verdi.
Bu arada Monte Carlo'daki konserde Gilbert Becaud ile papaz olmuştunuz!
Bir konsere Gilbert Becaud ile birlikte çıkacaktık. Afişler hazırlanmış... O sabah Becaud organizatörlere telefon etmiş, "Afişlerde adımı o Türk'ün isminden 40 kere daha büyük yazmazsanız konsere çıkmam" demiş. Sonra bir araya geldik, "Söylediğinize çok üzüldüm, çünkü sizi benden 100 kere daha büyük biliyordum" dedim.