Yönetmen Mustafa Altıoklar'la buluşmak için Etiler'deki evinde sözleşiyoruz... Önce "14.30'da buluşalım" diyor, sonra da röportajın saat 12.30'da yapılmasını istiyor. Bu isteğine "Tamam" diyoruz ve beklenen gün gelince, Etiler'deki evine gidiyoruz... Fotoğrafçı arkadaşım Deniz İyidoğan'la birlikte 'kapıda kalıyoruz!' Çünkü ısrarla çaldığımız kapı açılmıyor. Dış kapıda oyalandıktan sonra içeriye girip, tekrar deniyoruz. Bu kez kapı açılıyor ama o da ne? Mustafa Altıoklar yeni uyanmış... Bizi gördüğüne çok şaşırıyor çünkü röportaj saatini unutmuş! Gayet asık bir suratla içeri giriyorum. Ama sonra anlıyorum ki, kasıtlı değil! Altıoklar böyle biri... Onu olduğu gibi kabul etmeye çalışarak, Türkmax'ta yayınlanan 'Kahve Bahane' isimli dizisini ve yeni projelerini konuşuyoruz...
*NEHİR ERDOĞAN VE MUSTAFA ALTIOKLAR ÇİFTİ FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYINIZ...
REYTİNG KAYGISI TAŞIMIYORUZ
'Kahve Bahane' isimli sit-com'a başlayalı ne kadar oldu?
Ben, Fransa'ya her seyahat ettiğimde bu diziyi izlerdim. Çok da sevdiğim bir projeydi. Müge Turalı ve Mehmet Altıoklar da, bu projeyi çok sevdikleri için telif haklarını satın aldılar. Sonra Müge, 'Kahve Bahane', 'Bir Kadın Bir Erkek' ve 'Açık Mutfak'ı çekmeye başladı. Çok yoruluyordu. Enerjiyi biraz daha ekonomik kullanmak üzere projeyi ben devraldım. Aralık ortasından itibaren de dizinin yönetmenliğini ben yapıyorum. Janset'le, Öner'in (Erkan) diziye dahil olduğu hafta ben de diziye başladım.
Çekimler nasıl gidiyor?
Önemli olan izleyicinin verdiği karşılıktır... Türkmax gibi reyting kaygısı taşımayan bir TV kanalında bizim için son derece keyif verici bir çalışma oluyor. Sabah kalkıp, "Reyting ne oldu?" kaygısını yaşamak, yapımcılar için korkunç bir şey... Siz emek vererek bir şeyler yapıyorsunuz, reyting ayarlarıyla yapılan oyunlar bütün psikolojinizi alt-üst ediyor. Aslında ortaya iyi bir şey çıkmış, belki seyirciyle de buluşmuş ama sizden gizleniyor. Bu iyi bir şey değil!
Reyting durumu sizi ne kadar etkiler bir yönetmen olarak?
Ben sinemadan gelen biri olduğum için, televizyona iş yaptığımda misafir gibi oluyorum. 'Bana ne, kendi yağınızla kavrulun' deyip arkamı dönüp gidebilirim. Ama reytinglerle bire bir haşır neşir olanları çok etkilediğini biliyorum. Sistem kurmuş, istihdam yaratmış, katma değer vermiş insanların, reyting kıskacı içinde büyük sıkıntı çektiğini biliyorum.
Sit-com çekmek nasıl bir duygu?
Çok zevkli. Daha önce de bir denemem olmuştu. Ben televizyonda haber ve stüdyo programlarının ötesinde aslında esas hazinenin sit-com olduğunu düşünüyorum. İşin başından beri bu böyledir. Dünyanın önemli büyük kanallarının hepsinde sit-com ağırlıklı yer tutar. Ama Türkiye'de sit-com alışkanlığı çok fazla olmadığı için, risktir.
O FİLM HİÇ ÇEKİLMEYEBİLİR
Sizin 'İstanbul İşgal Altında' diye bir projeniz vardı. Ne oldu?
O şimdi beklemede. Çünkü projenin yatırımcısı ekonomik sıkıntı çekti. Bunu projeye yansıtmaması gerekirken yansıttı ve biz de duraklama dönemine girdik. Rafa kalkmış değil ama bir duraklama dönemindeyiz.
Çekimleri 2011'de mi başlar?
Bilmiyorum. O öyle bir proje oldu ki, çekimleri her an başlayabilir ya da hiçbir zaman çekilmeyebilir. Benim kızım büyüyüp, yönetmen olduktan sonra 'Babamın anısına' diye de çekebilir!
Kızınız yönetmen mi olmak istiyor?
Oldu bile, iki tane kısa metrajlı film çekti. Ankara'da liselerarası kısa metrajlı film yarışması düzenledi. Arya Su; TED Ankara Koleji Vakfı Özel Lisesi'nin ilkini gerçekleştirdiği kısa film yarışmasında, proje koordinatörü oldu.
Eğer çekerseniz 'İstanbul İşgal Altında' filminizin açıkladığınız oyuncu kadrosu yıldızlar geçidi gibi olacak... Hepsinden 'okey' almış mıydınız?
Kadroda adı geçen yabancı oyuncular değil ama Türkler'in hepsinin onayı alınmıştı.
ÖZEL HAYATIMDA ÇOK MUTLU OLDUĞUMU BİLİN
Gazetelerde sinemanızdan çok, özel hayatınızın yer bulmasına üzülüyor musunuz?
Neyse ki son zamanlarda azaldı. Magazinciler yeni malzemeler buldu, beni bıraktılar. Benim, onların tarif etmeye çalıştıkları gibi bir adam olmadığımı anlamaları 15 yıla yakın bir süre aldı. 15 yıl bir ömürdür, o 15 yılın nasıl geçtiğini size anlatamam. Ama şunu da söyleyeyim: Bende değişen bir şey olmadı, hayatım 15 sene önce nasılsa aynı şekilde devam ediyor.
İnsanlar sizin Nehir Erdoğan'la birlikte olup olmadığınızı merak ediyor...
İnsanlar maalesef buna alıştırılmış vaziyette. Geçen akşam çıkıp, mahallenin barına gittim. Bir arkadaşım, bir grup insanla birlikte oturuyordu. Neşelilerdi, yüksek sesle espriler yapıyorlardı. Aradan bir tanesi laf attı, 'Angelina'yla Brad ayrılmış duydunuz mu?' dedi, duymayan yok! 15-20 kişilik gruptaki herkes o ilişkiye dair yorum yaptı. Birden konuşma ünlü bir çiftin ayrılması üzerine döndü. Bunlar tiyatrocu! Herkesin on-line şekilde bir dedikoduyu takip edebildiği bir zeminde yaşıyoruz; korkunç bir haldeyiz yani... Dolayısıyla bundan kaçmak mümkün değil! İnsanların başına gelen iyi şeyler yazılıp çizilmez, mutlulukları çok anlatılmaz. Mutsuzlukları, rezaletleri ve skandalları anlatılır. Bunların ne haber değeri var, bunlar olmasa hayatımızda ne eksik olur? Şu kadarını söyleyeyim, özel hayatımda çok mutluyum.
'Recep İvedik' serisinin sinema değeri yok!
Recep İvedik' serisini izlemedim. Sinemasal bir değeri yok ki! Beyazperdede benim alabileceğim görsel hazzın olmadığı bir yapıtı sinema sanatının içinden sayarak, gidip görmenin alemi yok! Ama çoluk çocuk gidiyor. İyi ki de gidiyor, iyi ki yapılıyor bu filmler, bunları çok önemsiyorum. Zaten şimdiki çocukların Nuri Bilge filmlerini seyretmesini bekleyemezsiniz ki!