Eski TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı'nın eşi, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Türkiye'nin giyim tarzıyla en beğenilen kadınlarından biri olan Arzu Sabancı, yeni projelerini ve aile yaşamıyla ilgili bilinmeyenleri Bitter dergisine anlattı. Topshop, Patrizia Pepe ve Pinko gibi ünlü markaları Türkiye'ye getiren Sabancı, şıklığın göreceli bir kavram olduğunu vurguluyor ve "Kime göre şık? Bu herkese göre değişebilir. Büyük paralar verip kıyafet satın alabilirsiniz ama stil ve tarz parayla alınan bir şey değil" diyor.
Eşinizle nasıl tanıştınız?
Doğma büyüme Ankaralı'yım. Eşimle İstanbul'da, Ankara'dan tanıdığım bir arkadaşımın evinde tanıştık. Tanışmamızın ardından Ömer, bir sene boyunca her hafta sonu Ankara'ya geldi. Bu süreçte birbirimizi tanıdık ve evlilik kararı aldık. Evlendikten sonra önce Adana'ya, ardından İstanbul'a yerleştik.
Üç erkek çocuk büyüttükten sonra çalışma hayatına girdiniz. Bu kararı nasıl verdiniz?
Çalışma hayatına tam zamanında başladığımı şimdi daha iyi anlıyorum. Çünkü çocuklarım küçükken hep onların yanındaydım. Büyüyüp okula başladıkları ve anneye daha az bağımlı olduklarında işe başladım. İlk adımımı Exsa Konfeksiyon ile attım. O dönemde bana bağlı ilk sipariş Abercrombie&Fitch'di. Türkiye'de ve dünyada hiç tanınmadığı yıllarda, bu markanın ne kadar büyüyeceğini anlatıyordum. Daha sonra Topshop'ı, Patrizia Pepe ve Pinko markalarını Türkiye'ye getirdim.
SABAH İLK İŞİM SPOR
Markaları seçerken kişisel tercihlerinizi mi ön planda tutuyorsunuz?
Elbette, eğer kendim beğenip almıyorsam, bunu başkalarına da öneremem. Markalarımın tüm koleksiyonlarının seçimini de, satın alımını da ben yapıyorum.
Bir iş gününüz nasıl geçiyor? Mağazalarınızı ziyaret ediyor musunuz?
Sabah ilk iş olarak sporumu yapıp ofise gidiyorum. Ofisim Nişantaşı'nda olduğu için Nişantaşı'ndaki mağazaları daha sık ziyaret ediyorum. Diğer mağazaları ise kameralardan izlemeyi tercih ediyorum.
İş hayatınızda gelecek hedefleriniz nedir?
Türkiye'ye gelmemiş birçok markayı ben getirebilirdim. Buna imkanım da vardı ama ben bu şekilde kalmayı tercih ettim. Esas zevk aldığım işin sosyal sorumluluk projelerinde yer almak olduğunu fark ettim. Kurduğum iş, elbette kâr amacı güdüyor ama kendime şu sözü vermiştim: Kazancın tümü sosyal sorumluluk projelerine aktarılacak. Şimdi bu sözümü tutuyorum. Beş arkadaşımla birlikte MİKA-DER'i, yani 'Minik Kalplerle Elele Derneği'ni kurduk. Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu'na bağlı yuva ve yurtlardaki çocuklarımızın yaşam koşullarının iyileştirilmesi için çalışıyoruz. Dört yılda yaptığımız faaliyetlerle, 22 ildeki 30 çocuk yuvasını ziyaret edip ihtiyaçlarını temin ettik.
MODA UZUN MARATON
Giyim tarzınız çok beğeniliyor. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
Büyük paralar verip kıyafet satın alabilirsiniz ama stil ve tarz parayla alınan bir şey değil. Bu zamanla oluşan, dergi ve internetten güncel modayı takip ederek geliştirebileceğiniz bir özellik. Moda her 6 ayda bir değişen, uzun bir maraton. Hele bunu benim gibi iş olarak yapıyorsanız, modayı bir yıl önceden görüp ona göre seçimlerde bulunabiliyorsunuz. Ben, günün modasından aldığım ipuçlarını, modern çizgileri, klasik tarzımla yorumlayıp giyiyorum.
Alışverişte klasik parçalara mı, trend olan ürünlere mi yatırım yapıyorsunuz?
Bu yıl çok moda olan florasan renkli ayakkabılar veya çiçekli elbiseler gibi günün modası parçaları pahalı markalardan alıp büyük paralar vermek israf. Çünkü seneye hiçbiri giyilmeyecek. Bunun için günün modası parçaları, daha makul markalardan almalı. Klasik yani 'timeless' dediğim parçalara ise yatırım yapabiliriz.
ÇOCUKLARIM ŞIMARMASIN DİYE KURALCI ANNE OLDUM
Genç yaşta üç erkek çocuk annesi oldunuz. Kendinizi nasıl bir anne olarak tanımlıyorsunuz?
Büyük oğlum Hacı, mastır sonrası İstanbul'da babasıyla çalışıyor. Diğer oğlum Hakan, Boston'da Tufts Üniversitesi'nde okuyor. Küçük oğlum Kerim lisede ve şimdilik yanımızda. Onlar büyürken kuralları olan bir anneydim. Bu, birçok imkana sahip olan çocukların şımarık olma ihtimaline karşı aldığım bir önlemdi herhalde. Şimdi çocuklarımı görünce bu işi başardığımızı düşünüyorum. Üç oğlum olduğu için ortak konularımız daha sınırlı. Ben de onlarla vakit geçirmek için hiç sevmememe rağmen, basket ve futbol maçlarına gidiyorum. Üç yakışıklı erkek annesi olunca, anlatacak çok hikayeleri oluyor. Yılda bir kez de, beşimiz seyahate çıkıyoruz.
'PİŞTİ OLMAK' ÖNEMLİ DEĞİL
Kıyafetlerinizi seçerken pişti olmaktan çekiniyor musunuz?
Eğer size özel dikilmiş bir kıyafet giymiyorsanız, biriyle pişti olma olasılığınız çok yüksek. Eğer aynı ortamda, aynı kıyafeti giymiş biriyle karşılaşırsanız, bu durum her iki tarafı da rahatsız eder ama ayrı zamanlarda giymişseniz bunun hiçbir önemi yok, hatta çok normal.
