Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Ders almak mı dediniz?

Kabataş'ta belediye otobüsünün durağa daldığı facianın üzerinden bir ay bile geçmeden Gümüşsuyu'nda yaşanacak çok daha büyük bir kaza, şoförün tecrübesi ve soğukkanlılığı sayesinde atlatıldı.
Otobüsü ağaçlığa sürüp içindekilerin hayatını kurtaran şoför ne dedi kazadan sonra: "30'la giden arabayı durduramıyoruz.
Bu otobüslere bakım yapılmıyor."
Soma'da 301 işçinin şehit olmasının üzerinden bir yıl bile geçmemişti ki, komşu madende bir işçimizi daha kaybettik.
20 gün önce bir işçinin hayatını kaybettiği olayı '6 bin lira para cezası' ile geçiştiren aynı rezidans inşaatında bu kez 10 canımızı yitirdik...
Daha önce en az 15 kez benzer bir olay yaşandığı halde, meslektaşımız Erkan Koyuncu'yu göz göre göre kurulan bir 'demir kapı' tuzağına kurban verdik...
Birkaç ay önce Bahçelievler'de ölümle sonuçlanan 'gelin arabası bahşişi' olayından bir hafta sonra Beşiktaş'ta bir gelin ile damat, bahşişi az bulan çetelerin elinden ön camı paramparça edilmiş araçlarıyla kurtulabildiler.

CEZALAR AĞIR OLMALI
Bir olay bir kez yaşandığında ona 'hata' ya da 'kaza' demek belki mümkün olabilir. Ama neredeyse sonsuza dek aynı hatanın içine düşüyorsak, hep beraber bir cinayetin suç ortağı ya da azmettiricisi olmaz mıyız? 'Tarih, ders almasını bilmeyenler için tekerrür eder' sözü ne yazık ki, bu ülkenin dağına taşına yazıldı artık...
Yasal düzenlemeleri yapmakla yükümlü olanlar gevşek davranıyor.
Denetleme görevini yerine getirmesi gerekenler ayakta uyuyor.
İbretlik cezalarla ihmallerin, sorumsuzlukların önüne geçmesi gerekenler işini savsaklıyor.
Medya, 'dördüncü erk olma görevini' yerine getirmiyor.
Yani yasama da, yürütme de, yargı da, basın da 'gerekeni' yapmıyor.

PEKİ NE ÖĞRENDİK?
Peki ya vatandaş cephesi?
10 numara yağ kullandığı için yandığı tespit edilen otobüsün yazıhanesinin önünde bayram günü yine aynı uzun kuyruk... Beş gencin hayatına mal olmasına rağmen hâlâ deniz bisikleti kiralayan adama 'Senin ruhsatın var mı bakalım?' diye soran yok...
Peki ya her gün iki-üç genç, sentetik uyuşturucudan öldüğü halde düğünlerde şarkıcıdan ısrarla 'Bonzai' şarkısını isteyen kim?
Uzaylılar mı? Diyeceğim o ki, ilk taşı atmak için kimse boşuna günahsız birini aramasın. Sezen'in şarkısındaki gibi; 'Masum değiliz, hiçbirimiz...' Otobüslerin 10 numara yağ kullanmaması gerektiğini, madenlerde yaşam odaları bulunması zorunluluğunu, inşaatlardaki asansörlerin her gün bakımdan geçirilmesinin 'güvenlik prosedürü' değil, 'insan hayatına saygının gereği' olduğunu son dönemde öğrendik.
Sadece o kadar mı?
İnşaatlardaki işçi barakalarının üzerinin naylon ile değil, yanmaz malzeme ile kaplanmasının lazım geldiğini, harekete duyarlı sensör bulunmayan raylı demir kapıların giyotine dönüştüğünü, okul lavabolarının, elleriyle asılan bir çocuğun ağırlığını taşıması gerektiğini, okul servislerinde kullanılan minibüslerin son teknoloji ile donatılmadığı takdirde 'toplu mezara' dönüşebileceğini de...
Memleket değil, sanki facialar laboratuvarı...
Artık asansörleri havada, otobüsleri yerde tutmayı öğrenmemiz şart... Daha fazla 'tecrübeye' ihtiyacımız yok...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA