Türkiye'nin en iyi haber sitesi
PROF. DR. BENGİ SEMERCİ

Okuyucu mektuplarım

Mektuplarım dediğime bakmayın, hemen hepsi mail aslında. Ben mektup düşüncesini çok sevdiğimden böyle diyorum, yine de mailin kolaylığını yadsımadan. Kolaylık dedim ama bazen gönderdiğim yanıtlar geri geliyor. O adresin bulunamadığı gibi mesajlarla. Nedenini anlayacak kadar bilgisayar bilgim yok. Sadece her maile mutlaka yanıt yazdığımın bilinmesini istiyorum. Geri gelenlere başka ulaşım yolum olmadığından, yanıt alamadıklarını sanmaları beni huzursuz ediyor. Kısaca bir hafta içinde yanıt gelmediyse suç bende değil, bilgisayarınızda, mail adresinizdedir duyrulur. Bu mektuplardan çok şey öğrendim, bazen kendimi çaresiz hissettim, bazen mutlu. Tüm duygularımı ve mektuplarınızdan öğrendiklerimi sizlerle, o satırların yazarlarıyla paylaşmak istedim bugün. Yazmaya ilk başladığımda, yazılarda gelen soruların yanıtlarını vermekti amacın bir kısmı. Sonra vazgeçip, direkt konuları yazmaya başladım. Bunun nedeni her sorunun en başta "yayınlamamanız ricasıyla" notu taşımasıydı. Yani isimleri olmasa da, sorunları ve sorularıyla tanınacakları endişesi yaşıyorlardı. Konuları yine onların sorunlarını gözönüne alarak seçiyorum. Bazı çok özel sorunlar için kimlik saklamayı anlayabiliyorum ama çok doğal olan sorular da bu çekingenliği anlamam olası değil. Hepimizin bilmediği şeyler olabilir ve bunları sorarak öğrenmek bir yöntemdir. Galiba çocuklarımıza öğretmemiz gereken bir iki önemli durum var: Birincisi ruhsal hastalıkların ya da sorunların diğerlerinden farklı olmadığı ve utanılmaması gerektiği. Diğeri, kendilerine güven, yanlış olur korkusu taşımadan soru sorabilecek, bilmediğini söyleyebilecek ve bunları yaparken kimliğinden utanmayacak kadar güven. Bir başka öğrendiğim özellikle gençlerin cinsel konularda bilgi alamadıkları ve bu bilgiye ulaşma yolu olarak gazeteleri görmeleriydi. Yapılan bazı çalışmalar da gençlerin cinsellikle ilgili bilgileri gazetelereden aldıklarını doğruluyor. Ayrıca, anne babaların da bu konuda bilgilerinin kısıtlı olduğu, özellikle de çocuklarının cinsel gelişimini takip ve onlarla konuşma konusunda sorun yaşadıkları sorulardan anlaşılmaktadır. Bir an önce cinsel eğitim verilmesinin gerekli olduğunu, gazetelerde bu konuda yazılan her şey için çok dikkatli olunması gerektiğini, bunun bir sorumluluk olduğunu öğrendim.

BİRBİRİNİZLE KONUŞUN...
İnsanların bazı sorunları için nereye başvuracaklarını bilememeleri, başvurmaları gereken sağlık kurumlarına ve sağlıkçılara güven duymamaları, beni üzen şeylerden biri oldu. Güveni yeniden sağlamanın biz sağlıkçılara düştüğünü biliyorum. Nereye gidecekleri konusunda ise, elinde fırsatı olan herkesin doğru ve etik kurallar içinde bilgi vermesi, sizlerin de o bilgileri araştırarak süzgeçten geçirmeniz gerektiğini düşündüğüm gibi. Üzüldüğüm diğer mailler ise, maddi yardım ya da iş bulmam konusundakilerdi. Doğal olarak bunları yapma şansım yoktu. Bazı gençlerin ise, birbirleriyle arkadaşlık yapamadıkları, sanal ortamlarda görüşmeyi yeğlediklerini bir kez daha anladım. Benimle sadece sohbet etmek isteyenlerin bu isteklerini, bunu yapacak vaktim olmaması dışında, sağlıksız olması nedeniyle yerine getiremiyorum. Gençler, birbirinizle konuşun, bilgisayar yaşam değil. Arkadaşınızla sohbet, inanın uzman olsa bile, hiç tanımadığınız ve yaşıtınız olmayan biriyle sohbetten zevklidir. Onun tek farkı, argo olarak dile getirdiğiniz bazı şeylere kızmak yerine, size sağlıklı olanı yazmaya ve uyarmaya çalışmak olabilir. Yine de kaç tane olursa olsun, bulduğu vakitlerin hepsinde yardıma gerek duyanlara yanıt vermeye çalışan birinin zamanını bu şekilde almak, galiba en çok bu yanıtlara gerek duyan kişilere haksızlık oluyor. Çoğu zaman, eleştirilen, içeriksiz, hatta kötü olan şeylerin yayını için hep "halkın isteği" savunmasını duyuyorum. Biraz bilimsel şeylerin okunmayacağını, okunsa da anlaşılmayacağını, dolayısıyla da yazılmaması, anlatılmaması gerektiğini söyledi bazı kişiler. Yazmaya başlarken, yazıların kısa, adeta hap gibi olması gerektiği, yoksa umursanmayacağı ve anlaşılmayacağını söyleyenler de oldu. Oysa ben ne kısa yazabildim, ne de biraz da olsa bilimsel olmasından vazgeçebildim. Şimdi hepinize teşekkürler. Mektuplar, sokakta karşılaştığım insanlar, bunların doğru olmadığını gösterdi bana. Her zaman savunduğum gibi, insanların bilgiyi önemsediğini, gerçeklere duyarlı olduğunu, anladığını ve tepki verdiğini ispatladı. Kolay tüketileni isteyen bizler değil, bizlerin "istediğini" bildiklerini sananlardı. Bunun için, okuduğunuz için, geri bildirimde bulunduğunuz için ve böylece beni daha çok ve daha iyi yazmaya yönlendirdiğiniz için hepinize çok teşekkür ederim. Maille hiç tanımadığım, telefonla tanıdığım ve özellikle yazı alanında çok saygı duyduğum insanların zaman zaman arayarak, bir yazımdan hoşlandıklarını, etkilendiklerini söylemeleri ise gururdu. Yazıyorum diye ne kadar gurur duymaya hakkım var bilmiyorum ama, okunduklarını, beğenildiklerini duydukça ve yararlanıldığı söylenince mutlu oluyorum. Bu mutluluğun gücüyle yazılarımın bir kısmını kitapta toplamaya bile cesaret ettim. Alfa Yayınevi'nden, kitapçılarda şimdi. İçinde ne var? Duygularımız, ilişkilerimiz, yaşam ve biz. Tümüne ilişkin bazı ipuçları. Sizin sorduğunuz, benim yanıtlamaya çalıştığım şifreler için ipuçları. Kitabın adı ne mi? Tabii ki 'Duyguların Şifresi". Birlikte devam edersek, başka kitaplarda, başka ipuçlarını yakalama gücünü bulacağımız ümidiye mektuplarınızı bekliyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA