Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖNCEL ÖZİÇER

Vay gidene değil vay o bebeğe!

İnsan sevdiğine kıyamaz... Defne için yazılanlara, sevenlerinin ve arkadaşlarının verdiği sert tepki bu yüzden! Tamam çok haklılar. Dediğim gibi; bir insanı çok sevmek demek, aynı zamanda onun tüm hatalarını, yanlışlarını, arada saçmalamasını vs. tolere edebilmek demek... Ve o sevgi, bazen insanın tablonun bütününü görmesini de engelleyebiliyor. Defne'nin ölüm şekli ve yeri tartışılıyor diye sevenleri çok öfkeli... Müsaadeleriyle, tartışılacak tabii. Ünlü tayfasının attığı her adım, haber değeri taşıdığı gibi, ölümleri de aynı şekilde yer alır medyada. Bizde değil, bütün dünyada... Hele ki o ölüm bu kadar karmaşıksa... "Nasıl, nerede, kimin yanında öldüyse öldü, susun konuşmayın, tartışmayın, ölmüş insanı yargılamayın" demekle olmuyor işte.

DEFNE'YE KIZIYORUM
Ben doğrusu kızıyorum Defne'ye. Sadece oğlu Can'ı yalnız bıraktığı için. 'O sanki kendi mi istedi' demeyin; çünkü evet, o kendi seçimlerinin sonucunda gitti. Kendisine emanet edilen bedeni hor kullandı, hastalığının tedavisine gereken özeni göstermedi, içilmemesi gerekenleri içti, yapılmaması gerekenleri yaptı. Ama tüm bunları, sonuçlarını bilerek yaptı. Ve de sabah çocuğunun kokusuyla uyanmak yerine yabancı bir adamın yanında, yabancı bir evde uyanmayı tercih etti. Bu da onun özgür iradesi. Kocasının, bir başka adamın evinde ölmüş karısına aşkla sahip çıkması meselesine gelince; işte o konu gerçekten ama gerçekten kimseyi ilgilendirmez. Bunu tartışmak haddimize düşmez. Çünkü dört duvar arasında yaşananları kimse bilemez. O konuyu, tamamen, bile isteye geçiyorum. Dediğim gibi; Defne kendi seçimlerinin sonucunu yaşadı ve erkenden gitti. Benim ona kızgınlığım, çocuk denilince, dayanamıyor olmam. Bir bebeciğin bu kadar erken yaşta annesiz kalmaması lazımdı. Madem bir çocuk dünyaya getirdin, o zaman bazı dünyevi zevklerinden de feragat edeceksin bir zahmet. Yok öyle bekar günlerindeki gibi, nerede akşam, orada sabah. Feneri nerede söndürdüğünü bilmediğin günlerin, artık geride kalmalı...

NİYE DOĞURDUN?
Bir kere kendine hiç olmadığı kadar iyi bakacaksın. Kendin değil, çocuğun için. Onun arkasında her zaman dimdik ayakta durabilmek için. Sana her ihtiyaç duyduğunda yanına koşabilmek için. Şöyle düşünün... Eğer o gece, yani Defne bir başka evde sabahladığında, ya o küçük bebeciğe kötü bir şey olsaydı? Annesi akşamdan kalma vaziyette evine döndüğünde, çocuğunu bıraktığı yerde bulamasaydı. Yaşayacağı vicdan azabı onu yine yaşatmazdı herhalde... Defne her röportajında 'çocuğunu çok sevdiğini ama içinde annelik güdüleriyle doğan bir kadın olmadığını' da açık yüreklililkle söylerdi. O zaman "Ne doğurdun be kadın" derdim ben de içimden. Yine öyle diyorum. Çünkü benim bu trajik öyküde tek derdim, tek üzüldüğüm, o küçük bebecik. Büyükler kendi seçimlerini yaşıyor, olan o garibim meleklere oluyor.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA