Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖNCEL ÖZİÇER

Nar gibi kızarmış tepsi böreği

Biz küçükken aslında evlerin iki mutfağı vardı: Biri evin kendi mutfağı, diğeri de mahallenin fırını.
Öğleden sonraları, tepsiyi düşürmeden taşıyacak kadar büyümüş olan çocuklar görevlerini yerine getirirdi.
O tepsilerde; açma börekler, etli güveçler, ev yapımı pideler, baklavalar gider gelirdi.
Gidişleri neyse de, gelişleri bizi biraz zorlardı. Çünkü akşam ezanına doğru taşınan o tepsilerden yayılan mis gibi kokular, zaten acıkmış karınlarımıza tatlı tatlı eziyet ederdi.

FIRINLARIN İPİ ÇEKİLMİŞ
Bu yüzden, artık nüfusu 100 binin üzerinde olan yerlerde, bina altına fırın kurulmasına izin verilmeyeceğini öğrenince, içim buruldu yahu!
Şehirlerde müstakil yer bulmak neredeyse imkansız olduğuna göre...
Mahalle fırınlarının ipi çekilmiş yani. Gerçi tamam, birçoğu hijyeni sadece zabıta içeri girince başa takılan boneden ibaret sanıyordu ama olsun. Ben yine de üzüldüm.
Seviyorum çünkü mahalle kültürünü, hayatını...
Hiç de kopmadım bugüne kadar.
Sadece çok kısa bir süre, o da seneler önce "Bak artık yalnız yaşayan bir kadınsın, gel güvenli bir yerde otur" diyen arkadaşlarımın gazına gelip o sevimsiz, yüksek, korunaklı (!) binalarda oturmuştum.
Oturmaya çalışmıştım daha doğrusu. Bir sene dolmadan, arkama bakmadan kaçtım.
Yan kapı komşun asansörde karşılaştığında; yüzüne, dedelerinizin arasında tarla kavgasından dolayı kan davası varmış gibi bakıyor. Alt kat komşun, kahkahanın dozunu ayarlayamazsan; site güvenliğini kapına dayattırıp "Çok gürültü yapıyorsunuz" diye uyarıyor.

KÖPÜKLÜ KAHVE VE SOHBET
Hiç benlik değil.
O kötü denemenin dışında hep mahalle ve komşuluk kültürünün devam ettiği yerlerde oturmayı tercih ettim.
Evden çıkıp yürürken iki adımda bir selam vereceğim, laf atıp makara yapacağım bir esnaf topluluğunun olması lazım mesela.
Terzi Nermin'e bir paça boyu kısaltmaya gidip iki saat sonra içeriden köpüklü kahveler eşliğinde, kızıyla damadının arasındaki sorunun nasıl çözüldüğünü konuşup çıkmalıyım.
Manav Yılmaz'ın oynadığı atlar o gün yatmış mı, yatmamış mı; daha yüzüne bakar bakmaz anlamalıyım.
Zaten o yüzden şu anda tam da olmam gereken yerdeyim. Yılın iki ayı dışında; sen-ben-bizim oğlan yaşanılan bir sahil kasabasında. Mahalle geleneğinin hiç bozulmadan sürdüğü, adım başı bir fırının olduğu o dar sokaklarda...

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA