Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AYŞE ÖZYILMAZEL

Efendilik mi? Efendim?

Bugünkü olayım, dizi izlemek.
Sen kalk gel kafa dinlemeye, açmaya, duvardan duvara vurmaya, oksijen almaya ta buralara, otur dizi izle.
Valla en sevdiğim şeylerden biri bu, kendimi tutamıyorum.
Evde televizyondan, dışarıda internetten dizileri izleme sistemi, şaşmış romanları okumak gibi.
Kafamda başka başka sahneler ekliyorum dizilere, kahramanlarına gelecekler kuruyorum.
Deli miyim, zorum neyse.

HAYAT DEVAM EDİYOR
Yabancı dizilerim ayrı, onlar 'hmmm demek öyle' kafası.
Bir de yerlilerim var.
Misal; ara sıra 'Muhteşem Yüzyıl', her hafta 'Kuzey Güney' ve son haftalarda 'Hayat Devam Ediyor'...
En çok 'Hayat Devam Ediyor'u merak ediyorum herhalde. Sabah sabah üçüncü bölümünün peşine düştüm de. Ölsün o 'Abbas', gebersin... (Ölmüş zaten bu bölümde.) Altın geyikler ve kırmızı toplarla süslenmiş tavana kadar Noel ağacı yanımda, karşımdaki şömine yanmıyor ama olsun, havası yeter.
Dışarısı buzz gibi.
Kolaysa çık yürü iki sokak, heykelini dikiverirsin şuracıkta. O hesap. 'Hayat Devam Ediyor'...
Evet ediyor, bazen duruyor, bazen etmeyecekmiş gibi geliyor ama ediyor. İnşallah bizim hayat da devam eder. Tam da istediğimiz gibi olur, istediğimiz neyse...
Günün sorusuna gelince; efendi olan kazanır mı sizce?
Aaa!
Çok efendi çocuk denenler, dünya hanesine puan yazdırır mı?
Bir kere peşin peşin söyleyeyim; bekar kızlar 'efendi çocukları' sevmez.
Onları ancak anneler, babaanneler, dedeler, dayılar falan sever.
Bir de aşkta hırpalanmış kadınlar...
Aslında onlarınki sevmek değil, sığınmaktır.

COŞ, KOP, SUSMA
Mesela hiç efendi bir çocuğa aşık olmadım ben, olan arkadaşımı da görmedim. Efendi çocuklarla gönül kırıklığı sonunda evlenen kızları gördüm tabii. Hani sistemi yenilemek, yaraları kapatmak ya da güvende hissetmek adına.
Aslında ben efendi çocukları değil, efendi olmayı anlatacaktım.
Konu kadın-erkek ilişkilerine girdi mi, çıkar beni çıkarabilirsen.
Sanki çok biliyormuşum, sanki en doğru hamleleri ben yapıyormuşum gibi...
İşin özü şu, yani deminden beri yazmak istediğim şu; ben efendi olmaya mecburcuyum.
Aslında gram efendi olmak istemiyorum.
Hele artık kaybedecek, korkacak bir haltımın kalmadığını hissettiğim bölümdeyken.
Böyle bir yanım "Efendilik sende kalsın, sus, sesini çıkarma, zamana bırak" ısrarında.
Diğer yanım da; "Çoş, kop, susma, ak, ne varsa içinde dışa vur, onları kendi silahlarıyla vur" havasında.
Ama hâlâ dayanıyorum efendilik sınırında.
Yok! Terbiyemden değil.
Uğraşmaya değer bulsam, içime sindirebilsem, bir saniyede terbiyesizleşebilirim, biliyorum.
Olmuyor işte. Yine sus, yine tut, yine sakla.

YÜZÜNE PATLATSAM MI?
Susmanın en değersiz olduğu zamanlardayız oysa. Yani bana öyle geliyor. Baksanıza sağınıza solunuza.
Car car car konuşan kazanıyor, konuşan haklı sayılıyor. "Efendilik bende kalsın" diyenlerin haberi; gazetenin iç sayfasının en görülmez yerinde, bas bas bağıranlar manşetlerde...
Efendilik...
Enteresan bir müessese.
Üç-beş kişi takdir eder, etmez; işte o kadar.
Peki insan sadece efendiliğinden mi susar? Şimdi onu bilemedim.
Ama efendi çocuklar, hep kafayı toslar.
Canım biraz kirlenmek, biraz hırçınlaşmak, biraz kapıyı birilerinin yüzüne kapatmak istiyor ha.
Dizime devam edeyim en iyisi...
Peki ne oldu efendiliğe? Son kararım ne?
Gidip yüzüne patlatsam mı?
İki tweet çaksam mı? Arabasına çarpsam mı?
Tüm bunlardan şarkı yazsam mı?
Derin nefes alıp unutsam mı?
Cezayı hayatın ellerine bıraksam mı?
Arada sıkıştım kaldım be.
Efendilikmiş...
Oofff be.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA