Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ŞİRİN SEVER

Sevgililer Günü'ne dair sevgi dolu bir yazı!

Eyvahlar olsun, Sevgililer Günü için geri sayım başladı! Artık kusana kadar aşk meşk yazıları, romantizm hikayeleri, hediye seçenekleri hakkında uzun uzun döktürmeler, o güne dair 'bulunmaz Hint kumaşı' fikirler... Okuruz da okuruz artık. Kutlayan kutlasın canım, itirazımız yok kimseye de... Bana fenalıklar basıyor bunları okudukça, dinledikçe, gördükçe. Fakat kadere bak! Tam yazı yazmaya oturmuşum, bir internet sitesinden aradılar: "Sevgililer Günü'ne dair en unutulmaz hikayenizi anlatır mısınız bize?" Nasıl bir şaka bu? "Ben hiç kutlamadım, kutlamayı da düşünmüyorum" dedim hışımla. Yani aşkı/sevgiyi komün halinde kutlamaya utanırım ben! O gün her şey sana bunu hatırlatacak diye çaba sarf etmelere/çaba sarf edenlere inanmam ki... Mesela başka zaman bana bir demet gül almamış adamın, o gün Sevgililer Günü diye, yani adet yerini bulsun diye beni çiçeklere boğmasının ne anlamı olabilir ki? Düpedüz komiklik, şebeklik! Yeri gelmişken... O güne dair üretilen kalpli, kırmızılı her şeyden de özellikle nefret ediyorum! Durun en kıl olduğum şeyi de söyleyeyim: Bu konuda konuşan, demeç veren insanların 'Benim için her gün Sevgililer Günü' demesi... Hadi canım, yedik biz de! Hayatı her gün birbirlerine cehennem etmiyorlarsa ne olayım ben! Bir de hiç alakası yokken 'o' mutlu günün rüzgarına kapılanlar ya da o mutlu günden nemalananlar yok mu, deli oluyorum deli! Kelalaka firmalar, kelalaka ürünler, olmadık markalar basın bültenlerine iki takla attırıp, iki kelime ekleyip 'Sevgililer Günü' bülteni haline getirmiyor mu, 'yuh' diyorum 'yuh'! Adam kapı satıyorsa, 'sevgiliniz bu kapıyı size açsın' diye satacak malını, tuvalet kağıdı pazarlayan 'aşkınız poposunu incitmeden silsin' diyecek neredeyse... Günlerdir mailbox'ımdan Sevgililer Günü bültenlerini temizlemeye ciddi mesai harcadığım için mi sinirliyim sanıyorsunuz siz? Yoo, alakası yok! Ben aşkı kaybettiğim için sinirliyim galiba... Habertürk'te sevgili Kadir'i (Kaymakçı) okudum sabah. "Büyüdük ve aşkı kaybettik" diyordu. Çok doğru söylemiş; hepimiz büyüdük ve aşkı kaybettik galiba. Bu kadar mutsuzluk, bu kadar taşkınlık, bu kadar saçma ilişki neden sanıyorsunuz? Sevdiğin insandan bir tek sözcük duymak için saatlerce beklemeler, onu görmek için deli gibi hazırlanmalar, en ufak bir bakış ya da dokunuş için can attığımız, dünyaları verdiğimiz o günler ne kadar uzakta... Naiflik çıkmış gitmiş çoktan hayatımızdan... Her tanışma, her buluşma, her ilişki ayrı bir darbe üstelik! Hep aynı son, hep aynı çıkmaz. Tek bir şeyi merak ediyorum ben: İnsanlar 'hissetmeden' o kadar çok sevgi cümlesini nasıl sarf edebiliyor karşısındakine?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA