Taha Özhan - SETA Genel Direktörü
İsrail kaybedecek
100 sayfayı aşkın bir rapor ortaya çıktı. Rapora baktığımız zaman ana gövdevisini uluslararası deniz hukuku, deniz hukuku, ambargo, ambargo hukuku gibi tartışmalar oluşturmuş. Anlaşılan o ki; aslında raporda söylenecek çok fazla bir şey yok ama bu hukuk tartışmasıyla ana tartışma bir tarafa itilmeye çalışılmış. Birinci tespit bu. Ama ne kadar itilmeye çalışılırsa çalışılsın, ortada öldürülen dokuz tane Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var, dolayısıyla bir suç var. Suça dair sadece bir tespit ama hiçbir yaptırım yok veya yaptırıma yol açacak bir referans yok.
Diğer bir mesele de raporun sızdırılması. Bu da çok üslupsuz ve yanlış bir mesele. Ama belli bir stratejisi var anlaşılan. Bu da iki şekilde. Birincisi, BM raporun içeriğinden dolayı fazla sorumluluk almak istemediği için bunu yapmış olabilir ama ikincisi daha önemli bir ihtimal. İsrail kamu diplomasisine, önden aktif rol alabilmesi için sanal alemde ve medya üzerinden rapor sızdırılmış oldu. Dolayısıyla dün geceden itibaren İsrail kamu diplomasisi araçları rapora dair çok hazırlıklı bir şekilde propagandaya başladılar. Bu basit detayı geçecek olursak, basit ama çok önemli çünkü raporun her tarafında gizli yazan bir belge BM tarafından sızdırılmış oldu.
Rapora bakacak olursak, medyaya da manşet olan bir cümle üzerinden özetlemek mümkün. İsrail baskını yasal ama aşırı. Baskın kelimesini oradan çıkarın bu İsrail'i genel olarak özetleyen bir tespit. İsrail bunun üzerinden başka planlar yapıyor ama gerek Gazze ambargosunun, gerek Akdeniz'de bundan sonra yapacağı müdahaleleri bir yasal çerçeveye alma gayretinde. Dolayısıyla İsrail bu rapor doğrultusunda ortaya çıkacak tartışmaların hiçbirisiyle aslında ilgili değil. Mavi Marmara katliamıyla da ilgili değil. İsrail kamu diplomasisi ve Dışişleri Bakanlığı'nın üzerine yoğunlaştığı şey bu rapor üzerinden Doğu Akdeniz'de ve Gazze'de uyguşayacakları ambargoda yasal zemin teşkil etmiş olmasını tartışıyorlar. Onlar açısından mesele bambaşka bir boyutta.
Bu aslında İsrail'in geldiği durumu çok iyi özetleyen bir şey, doğrudur, İsrail yasal bir devlettir. Ama o aşırılık da İsrail'in her yerinden akmaktadır. Yasallığı aşırılıktan, aşırılığı da yasallıktan beslenmekte. Uzunca bir süredir de buna düçar olmuş durumda. Bölgede yaşanan gelişmeler, 30 yıllık Camp David düzeninin artık değişmeye başlayacağının işaretlerini veriyor. Türkiye bu Camp David düzeninin kurulmasında aktif bir aktör değildi. İsrail eski alışkanlıklarıyla bu düzenin aktörü olan ülkelerle nasıl muhatap olmuşsa Türkiye ile de öyle muhatap olabileceğini zannetti ama büyük bir hatanın içerisine düştü. O hatayı da bir devlet olma refleksiyle değil maalesef Ortadoğu'da bir proje olma refleksiyle besleyecek yanlışlar üzerinde yanlışlar yaptı. Gözüken o ki; buna da devam edecek.
Türkiye'nin tavrına gelecek olursak, zaten defacto durumu Türkiye yasal bir düzene taşımış oldu. İlişkileri ikinci katip düzeyine indirmiş oldu. Orta vadede bu düzeyin değişmeyeceği görünüyor. En önemlisi İsrail bu meselede yasal olarak kendince bir başarı kazanmış olduğunu düşünse de aslolan şey, BM raporları üzerinden kazanılan zaferler değil bölgedeki fiili gelişmelerdir. Evet, raporlar üzerinden İsrail manipülasyon yapabilir. Ama bölgedeki fiili gelişmelerin tamamı da İsrail'in aleyhine işlemektedir. Şu an İsrail'in etrafına çevreleyen bütün ülkelerle Türkiye vizesiz, serbest ticaret bölgeleri kurmuş, bölgenin en önemli aktörlerinin başında gelmektedir. Bölgemizde çok büyük bir değişim yaşanmaktadır. İsrail, Mübarek'in gitmesi tartışmaları başladığı andan itibaren bölgedeki değişimden yana değil statükodan yana tavır alacağını açık bir şekilde belli etmiş oldu. Buradan şu kaba yorumu yapabiliriz, İsrail'i bölgemizde yaşanan değişimle beraber gidenlerin düştüğü kampın listesine yazmak mümkündür. Bu da kaybedeceği anlamına geliyor. Sürdürülebilir bir politikasının olamayacağı anlamına geliyor. Yeni Ortadoğu bölgesel düzeninde İsrail ne işgaline bu şekilde devam edebilir ne de fiziken bu coğrafyada yaşayıp zihnen başka ülkelerin başkentlerinden konuşmaya devam edebilir. Özellikle de bunu İsrail'in ruhsat sahibi olduğu Camp David düzeni içerisindeki durumuna yaslanarak yapması mümkün değildir. Çünkü Türkiye o düzenin kurulmasında aktif bir aktör değildi. Ama İsrail eski alışkanlıklarıyla Ürdün'le, Suriye'yle, Mısır'la düzenin diğer aktörleriyle knouştuğu gibi Türkiye ile de konuşmaya çalışmaktadır ama Türkiye o düzenin bir parçası olmadığı gibi Davos sonrası Camp David düzenini de değiştirecek aktörlerin başında gelmektedir.