Yunanistan
1821'den bu yana kraliyet, demokrasi veya askeri darbelerle dönüşümlü olarak yönetiliyor; özellikle sol görüşlüler katlediliyor, ceza evlerinde işkenceler görüyor ya da sürgüne gönderiliyordu. Bağımsızlığın kabul edildiği 1828'den hemen sonra, "darbe günlüğünü" 1831'de iki ayrı darbe ile başlatan Yunanistan, sırasıyla 1843, 1862, 1909, 1916, 1922, 1925, 1926, 1935 ve en son 1967'de askeri darbelerle yüzleşmek durumunda kaldı. Bunlara ek olarak 1923, 1933, 1935, 1938, 1951, 1967 (ikinci kez), 1973 ve son olarak 1975'te başarısız ya da son anda önlenen darbe girişimleri yaşandı. Yunanistan, önceleri Osmanlı ayaklanması süresince kendisine yardım eden yabancı güçlerin talebi üzerine Alman soyundan ileri gelen krallar tarafından yönetildi. Yunan halkının kraliyete karşı duyduğu antipati, üst üste darbelere neden olacak; kraliyet ailesi 1928'den 1974'e kadar süren uzun bir dönemde birçok kez tahttan indirilecek, sürgüne gönderilecek, tekrar tekrar tahta çıkartılacak, 1974'teki halk oylamasıyla da bütünüyle siyasi haritadan silinecekti. Yunanistan 1828'den 1974'e kadar bir yandan iktidar savaşları, darbeler ve kraliyet sorunları ile çalkalanırken; bir yandan da 1897'de Osmanlı ordusuna karşı ilan ettiği savaştan yenik çıkacaktı. 1912-1914 Birinci ve İkinci Balkan savaşlarını kazanacak; 1919'da Anadolu seferini yapacak; 1923'te Anadolu'da ağır bir yenilgi alacak, 1928 nüfus mübadelesiyle göç etmek zorunda kalan 1 milyon 800 bin Anadolu Rum'unu barındırmak zorunda kalacaktı. 2'nci Dünya Savaşı'nda İtalyan ordularını püskürtecek; 1941'de Nazi Almanya'sına teslim olacak ancak Alman işgaline karşı direnmeyi başaracak; 1946 ve 1947 yıllarında iki ayrı iç savaş yaşayacak ve en son 1967-74 yılları arasındaki askeri yönetiminin Kıbrıs'taki darbesiyle adanın ikiye bölünmesine neden olacaktı... Yunanistan'daki bu darbe ve darbe teşebbüsleri süreci 1981'deki temizlik operasyonu ve emir komuta zincirinin kırılmasıyla sona erdi. Öyle ki, artık Yunan Genelkurmay Başkanı veya kuvvet komutanlarının adları bile geniş çapta bilinmez. Atina ya da geri kalan büyük kentlerin cadde ve sokaklarında üniformalı subay ya da asker görmek de mümkün değildir. Çağdaş Yunanistan için, genelkurmay başkanları ya da ordu komutanları "birer devlet memurudur." Genelkurmay başkanı ise savunma bakanlarının "emrindedir."
İKİ ANEKDOT
Yunanistan Dışişleri eski Bakanı Theodoros Pangalos (dedesi generaldi ve 1925'teki askeri darbeyi yapmıştı) 1998'de Yunan genelkurmay başkanının, Türk genelkurmay başkanı ile Atina'da yapacağı görüşmeden önce gazetecilerle sohbet ederken; "Türk genelkurmay başkanı Türkiye'de devlet adamı statüsünde bulunuyor. Yunan genelkurmay başkanı ise devlet memurudur ve savunma bakanına sormadan siyasi bir karar alması mümkün değildir" demişti.
Başbakan Kostas Simitis ise 2002'de, Yunan silahlı kuvvetlerinin Noel gecesi düzenlediği balo için genelkurmay başkanının resmi davetini geri çevirirken, "Kusura bakmayın benim askerlere karşı bir antipatim var. Babam ve ben ayrı ayrı dönemlerde askeri yönetimlere karşı mücadele verdik. Hapislere atıldık; sürgünlere gönderildik... Balonuza gelemeyeceğim" demişti.