2012 yılı gerek Avrupa Birliği'nde gerek bulunduğumuz coğrafyada, kritik gelişmelerin yaşandığı, Türkiye'nin küresel öneminin arttığı, gücünün pekiştiği ve ekonomik performansıyla öne çıktığı bir yıl olmuştur. AB'nin dört yıldan bu yana yaşamakta olduğu mali krizin giderek siyasi krizleri de tetikleyici bir mahiyete büründürdüğü aşikardır. Özellikle AB üyesi ülkelerin kendi aralarındaki ilişkinin, AB kurumlarının yapısının ve Birliğin gelecekte alacağı şeklin sorgulandığı bu dönemde öne çıkan hararetli tartışmaları yakından takip ettik. Üye ülkelerin sahip oldukları farklı hassasiyetler nedeniyle ortak bir sonuca ulaşılması, hele ki bu kriz döneminde oldukça güç olmuş, bu da AB'ye bir hayli vakit kaybettirmiştir. Bununla birlikte, geçmişte de birçok önemli krizle boğuşan ve bu krizleri bir şekilde aşan AB için bu krizin de er veya geç atlatılacağı ortadadır, AB bu potansiyele sahiptir. Burada soru AB'nin bu krizi nasıl atlatacağı ve krizden sonra nasıl bir yapıya kavuşacağı üzerine odaklanmaktadır. Kriz sonrasında karar alma yöntemleri bakımından daha esnek bir bütünleşmeye gidileceği yönünde varsayımlar mevcuttur. Bununla birlikte, bazı üye ülkelerin daha yavaş entegrasyonu tercih ederken, bazılarınınsa, örneğin Avro Bölgesi ülkeleri, daha ileri bir entegrasyon modeline doğru gidebileceği tartışılmaktadır. Nasıl bir Avrupa ortaya çıkarsa çıksın, bu Avrupa fotoğrafı içerisinde Türkiye'nin konumunun daha da güçleneceği ve Türkiye'nin içinde yer almadığı her fotoğrafın eksik kalacağı, Avrupa'nın akil siyasetçi ve akademisyenleri tarafından da kabul ediliyor.
YERLİ İLERLEME RAPORU
Türkiye'yi AB için önemli kılan en önemli hususların başında reform sürecindeki kararlılığımız geliyor. Türkiye'nin son 10 yılda gerçekleştirdiği kararlı reformlar ülkemize AB katılım müzakerelerinde psikolojik üstünlük sağlamıştır. Bu psikolojik üstünlüğümüz sayesinde de artık masada daha güçlüyüz. Bu gücümüzün son dönemde en önemli tezahürlerinden biri de Türkiye'nin kendi İlerleme Raporu'nu hazırlaması oldu. Türkiye Cumhuriyeti ilk kez kendi İlerleme Raporu'nu kendisi yazmıştır. Türkiye'nin İlerleme Raporu, Sayın Başbakanımızın talimatı, AB Bakanlığı'nın koordinasyonu, bütün ilgili Bakanlıklarımızın katkı ve değerlendirmeleriyle kaleme alınmıştır, ülkemizin son bir yılda AB müktesebatına uyum kapsamındaki somut adımlarını içermektedir. Alt alta yazıldığında bile yaklaşık 270 sayfayı bulan son 1 bir yılda gerçekleştirdiğimiz reformlar, Türkiye'yi AB standartlarına her geçen gün daha da yaklaştırmıştır. İlerleme Raporuyla Türkiye'de reform sürecinin durduğunu, AB sürecinin duraksadığını, ülkemizin yükümlülüklerini yerine getirmediğini iddia edenlere "hodri meydan" dedik. Kimsenin Türkiye'yi haksızca itham etmesini biz kabul etmedik, etmeyeceğiz. Türkiye'nin kendi İlerleme Raporu'nu kendisinin hazırlayacak noktaya erişmesi tamamen ülkemizin özgüveninden kaynaklanmaktadır. Ülkemizin reform kararlılığını sorgulayanlara bu Rapor her cümlesiyle, her sayfasıyla anlamlı bir cevaptır. İlerleme Raporu, Türkiye'nin AB reform sürecindeki kararlılığının da mührüdür. Hem AB değerlerini, hem de üyelik sürecimizi istismar eden çarpık zihniyetlere de Türkiye'nin meydan okumasıdır. Bu sadece tepkisel yaklaşımla hazırlanmış bir metin de değildir, tamamen gerçeklerin ve reformların kamuoyumuzla paylaşılmasıdır. Bundan sonraki yıllarda da bu uygulamayı düzenli olarak gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Kendi İlerleme Raporumuzu yayınlamamız, AB'nin yayınladığı belgeleri ciddiye almadığımız anlamına gelmemeli, bu şekilde algılanmamalıdır. Rapor'dan Avrupa'daki Türkiye karşıtlarının rahatsız olmasını beklerken maalesef ülkemiz içerisinde bazı grupların bundan rahatsız olması da doğrusu anlaşılır bir durum değildir.
AVRUPA'DA KRİZ
Ülkemiz, AB ülkelerini de geride bırakan bir reform hızını Hükümetimiz döneminde yakalamıştır ve bu reform kararlılığının izleri hazırladığımız İlerleme Raporu'nda fazlasıyla mevcuttur. Türkiye şu anda AB standartlarına tarihinde en yakın olduğu dönemdedir. Bugün Avrupa'da hükümetimizden daha reformist bir hükümet, reform hızı daha yüksek olan bir başka yönetim yoktur. AB ülkeleri krizle boğuşurken, ülkemiz tarihinin en demokratik, en müreffeh, en çağdaş ve en şeffaf dönemini yaşamaktadır. Avrupa'da Türkiye'nin reform hızının yavaşladığı, AB perspektifinin kaybolduğu yolunda eleştirileri olanların da başlarını iki ellerinin arasına alarak bir kez daha düşünmeleri gerekir. Dünün "hasta adamı" artık ayağa kalkmış, bugünün Avrupa'sına reçete yazacak, Avrupa'daki hastalıklara çözüm üretecek, AB'ye yük olacak değil, AB'den yük alacak bir güce, bu imkâna ve kudrete erişmiştir.