Everest Yayınları'nın Türk edebiyatına yeni isimler kazandırmak amacıyla düzenlediği İlk Roman Yarışması bu yıl yedinci yılını kutluyor. Bu yılın galibi ise
Gırnatacı adlı romanıyla Mahmut Ercüment Cengiz oldu. Cengiz başarılı bir doktor aslında, ancak
Gırnatacı'yı okumaya başladığınızda ilgi alanlarının arasında yalnızca edebiyatın değil, müziğin ve özellikle de caz müziğinin önemli bir yeri olduğunu hemen görebiliyorsunuz.
Gırnatacı, 50'lerin New Yorku'nda bir caz kulübünde başlıyor ve 19. yüzyıl sonlarında bir Osmanlı gırnatacısının öyküsüne dek geçmişe doğru müzik notaları eşliğinde ilerliyor. Ancak bu ilginç hikayeli 'ilk roman'ın merkezinde yer alan konu yalnızca müzik değil, esas olarak Ermeni meselesine çok farklı bir noktadan atılan bakış...
Gırnatacı, ilk olarak New York'taki caz kulübünde, sahnedeki yaşlı klarnet ustasının solosunu dinleyen hüzünlü ve güzel bir genç kadının öyküsünü anlatarak başlıyor. Natalie, güzel ve zarif bir kadındır, ancak son zamanlarda genç kocasının ilgisizliğinden şikayetçidir. Kocası Barkev ise işinde sorunlar yaşamasına rağmen esas olarak takıntılı bir şekilde kendi cemiyetinin sorunlarına gömülmüş, bu konuda politikacılarla sürekli işbirliği yapmaya çalışan, İstanbul doğumlu bir Ermeni milliyetçisidir. Babasının Ermeni tehciri sırasında kötürüm kalmış olması nedeniyle bir müddet kimsesiz büyümek zorunda kaldığı çocukluğunun acılarını unutamamakta, bunun için de tüm Türkleri suçlamaktadır. Üstelik bir kan hastalığı nedeniyle hastanede şuurunu yitirmiş bir şekilde yatan dedesinin geçmişinde saklı durduğunu hissettiği önemli bir sırrı hâlâ öğrenememiş olmaktan da son derece sıkıntılıdır. Bir gün dedesinin eşyalarının arasından 19. yüzyıl sonu İstanbulu'nda dedesinin gençliğinde iki dostuyla birlikte çekilmiş bir fotoğrafını bulur. Bu fotoğrafın aradığı sırla yakından ilgili olduğunu hissetmiştir.
ZAMANDA SIÇRAMA
Öte yandan zamanda bir sıçramayla 1893 yılının İstanbulu'na gider, fotoğraftaki gençlerden Gırnatacı Osman'ın hikayesini öğrenmeye başlarız. Osman, tüm İstanbul'da nam salmış usta bir gırnatacıdır. Mahallede gördüğü bir Ermeni kızı olan Meline'ye âşık olduğundan beri gözü ondan başkasını görmemekte, o nedenle de hem annesiyle hem de aynı kıza âşık olan en yakın arkadaşı Kevork ile sorunlar yaşamaktadır. Derken saraydan beklenmedik bir mektup alır. Amerika'nın keşfinin 400. yılı nedeniyle Amerika'da düzenlenen altı aylık çok büyük bir uluslararası fuar olan 'Şikago Umimi Sergisi'ne katılacak olan Osmanlı kafilesinde, o da yer alacaktır. Osman, gitmeden önceki gece Meline'yle birlikte olduktan sonra çaresiz yola çıkar. Maceralı bir yolculuktan sonra vardığı Amerika'da tüm ekiple birlikte gösterilerde yer alır, bu arada çevreyi tanıma imkanı da bulur. Ne var ki tesadüfen gittiği dönemin müzik üstatlarının program yaptığı bir gece kulübünde görür görmez çarpıldığı bir melez güzel nedeniyle aşkına, kulüpten aldığı iş teklifiyle de ülkesine ihanet eder ve bir daha dönmemek üzere Amerika'da kalır. Yıllar sonra Osmanile Kevork 'untorunu Barkev'in yolları beklenmedik bir şekilde kesişecek, bu da Barkev'in o güne dek sıkı sıkıya inandığı değerleri ve inançları konusunda sarsıcı bir hesaplaşmaya girmesine neden olacaktır.
Gırnatacı bir ilk roman olmasına rağmen, yazarı Cengiz'in ustalıklı kurgusuyla dikkat çekiyor öncelikle. 50'lerin Chicagosu'yla 1890'ların İstanbulu ve Chicagosu arasında gidip gelen öykü, öncelikle pek de alışılmadık konusuyla dikkat çekiyor. Cengiz, 50'lerin dumanlı ve karanlık caz kulüplerinin atmosferini de, 1893 yılının İstanbulu'nun arka sokaklarını da, Chicago'da düzenlenen Umumi Sergi'nin detaylarını da hep aynı ustalıkla anlatmayı başarıyor.
MÜZİK ROMANIN ASIL KAHRAMANI
Öte yandan bu öykünün asıl olarak üstünde durduğu aidiyet, kimlik ve milliyetçilik meseleleri ile dostluk ve kardeşlik gibi kavramlar oluyor. Kişiliğini ve varoluşunun temelini aşırılaşmış bir milliyetçilik duygusu ve kimlik bunalımları ile intikam hırsı üstüne kurmuş bir adamın, inandığı her şeyin yanlış olduğunu fark etmesiyle yaşadığı yüzleşme, hâlâ çözülememiş bazı sorunlara edebiyat aracılığıyla verilmiş hümanist bir cevap niteliği taşıyor. Aynı kanı paylaşan millet kavramından, farklı milletlerden olsalar da kan kardeşi olmayı başaranların dostluğuna ve yalnızca aynı şehirde aynı toplumda doğan insanların arasında görülebilecek tanıdıklık ve sıcaklık hissine, oradan da bazen kardeşten bile daha yakın olunan gerçek dostluğun köklerine dek uzanıyor. Bir devletin geçmişte işlediği suçlar nedeniyle, olaylardan haberi dahi olmayan bireylerin yıllar sonra sırf milliyeti nedeniyle sorumlu tutulması üzerine kafa yoruyor. Caz müziği, gırnata ve klarnet ise bu romanın asıl kahramanları kuşkusuz... Cengiz'in belli ki bu konuda geniş bir bilgi birikimi var. Yeri geldiğinde konuyla ilgili satırların altını doldurmasını biliyor. Charlie Parker'ın, 50'lerde gerçekleşen ve dostu, hamisi, sevgilisi olan bir barones etrafında şekillenen, şüpheli ölümüne dair gazete haberleri ise bu güzel hikayeye ilginç bir tarihi detay olarak yansıyor. Müzisyenlerin kendilerine özgü bohem hayatlarından canlı sahnelerin yanı sıra her iki dönemin de kıyafetlerinden yaşam alışkanlıklarına dek pek çok konu da ince detaylar eşliğinde anlatılıyor. Müzik kadar resim ve edebiyat sevgisinin de zaman zaman üste çıktığı bu incelikli hikaye, kuşkusuz nitelikli bir yeni yazarın gelişini müjdelemiş oluyor bize.
GIRNATACI
Mahmut Ercüment Cengiz Everest Yayınları Roman 335 s, 9 TL