MateMatik doçenti bir arkadaşım "Son yıllarda herkes tarih bölümüne kayıt yapıyor biraz da fen bilimlerine gelseler," diye yakınmıştı. Resmi tarihle geçirdiğimiz uzun yıllardan sonra geçmişin her yönüyle tartışılması, bugünü de anlamamızı sağlıyor. Bu konuda en büyük pay hiç tartışmasız İlber Ortaylı Hoca'ya ait. Birbiri ardına çıkan tarih dergilerine de çok şey borçluyuz.
Rumeli'ye Elveda kitabı tarih konusunda Türkiye'nin önünü açan önemli isimlerinden, gazeteci büyüğümüz Taha Akyol'a ait. Balkan Savaşları'nın 100. yıldönümü için hazırladığı belgeselin kitabı öğretici ve daha da önemlisi bugünlere ışık tutan ibret verici bir vesika değerinde... Akyol tarafları kendi içinde yorum katmadan müdahale etmeden değerlendiriyor, belgeleriyle, uzman görüşleriyle destekliyor. Kaynakçaya bakıldığında titiz bir inceleme yapıldığı anlaşılıyor. Böylece bir roman ya da film gibi siz de birlikte düşünmeye, tartışmaya başlıyorsunuz.
ÖMER SEYFETTİN'İN GÜNLÜĞÜNDEKİ ACI
"Ayın kaçı. Bugün ne? Bilmiyorum. Benimle beraber kimse bilmiyor. Ne felaket Yarabbi! Hep kendimizi galip sanıyorduk. Meğer müthiş surette mağlup imişiz. Oh, ne felaket! Kadın çoluk çocuk tam beş bin ev imiş." (15 Teşrinievvel 1328) Ünlü edebiyatçı Ömer Seyfettin bir subay olarak katıldığı 1. Balkan Savaşı boyunca tuttuğu günlüğüne attığı tarih, miladi takvime göre 28 Ekim 1912'ye denk geliyor. Yani savaşın patlak verdiği 8 Ekim'den tam 20 gün sonrasına... Osmanlı'nın uğradığı en büyük felaketi teğmen olarak cephede yaşayan Seyfettin tarihe şunları da not düşmüş: "En büyük intizamsızlık, açlık, perişanlık içinde ricat ediyoruz. Artık Rumeli gitti muhakkak." Ömer Seyfettin'in 100 yıl önce yaptığı tespiti bıraktığı yerden alan Taha Akyol, savaşın nedenlerini sorguluyor. 1. Dünya Savaşı'nın giriş bölümü olarak değerlendirilen Balkan Savaşı'nın ilk kıvılcımını bir yüzyıl daha geriye Rus Harbi'ne götürüyor. Balkan Savaşları, birçok ilkin de yaşanmasına neden oldu. O güne kadar yalnızca cephelerde ordular arasında yapılan savaşın nitelik değiştirmesiydi en korkunç olanı... Sivillerin yaşlı, genç, kadın, çocuk demeden vahşice yok edilmeye çalışılması, katliamlar, sürgünler, tehcirler bu coğrafyanın görmediği şeylerdi. Hepsi art arda yaşanan Balkan Savaşları'yla oldu ve bir daha huzur gelmedi. Kitapta siviller ve askerlerin başına gelenler savaşı izleyen yabancı gazetecilerin izlenimleriyle aktarılıyor. Ulus devletlerin ortaya çıkışı, milliyetçiliğin doruk noktasına ulaştığı bir dönemden söz ediliyor. Artık Avrupa başka bir dönemeçtedir. Ve birçok etnik unsuru bünyesinde barındıran imparatorlukta her toplumun hukuku, eğitimi, dini yaşamı ve cemaat hayatı olduğu için Osmanlı olan biteni yalnızca izliyor. Daha fazla özgürlük ve eşitlik için 1908'de zorla da olsa Meşrutiyet ilan edildi. Osmanlı toprağı bayram yerine döndü. Ancak herkes daha fazla pay isteyince milliyetçilik kaldığı yerin ötesinde patladı... Masaya oturulduğunda 550 yıllık topraklar elden gitmiş, borçlu, yorgun ve milyonlarca göçmeniyle ne yapacağını bilmez bir imparatorluk vardı. Taha Akyol kitabın sonuna belgesel için konuştuğu tarihçilerle (Prof. Şükrü Hanioğlu, Prof. Zafer Toprak, ABD'li Richard Hall ve Yunanlı araştırmacı Vasilis Nikolstos) yapılan söyleşilerin tam metnini koymuş. Uzmanların, belgesele serpiştirilen özet görüşlerinin çok iyi hazırlanmış sorulara verilen cevaplarını okumak iyi bir final olmuş...
TARİHTEN DERS ALSAK BARIŞ GELİR
Geçmişe bakıp ahlanıp sızlanmaya gerek yok. Yaşanmış ve bitmiş 'önemli olan ders çıkarmak' gibi beylik bir cümleyi kursam faydası olur mu? Belli ki olmamış. Gözükara milliyetçilikle canı yananların dönüp Ermeniler'e yaptıkları, sonra Varlık Vergisi kanunuyla Museviler, 6- 7 Eylül olaylarıyla Rumlar hedeflenmiş. 1980'lerde Çorum, Kahramanmaraş, 1990'larda Sivas yaşanmış ve 2007'de Hrant Dink'in öldürülmesine kadar uzanmış. Yani o damar bir şekilde en ufacık kıvılcımla harekete geçiyor. Tuttuğu futbol takımlarına bile olmadık misyonlar yükleyip kahramanlık destanları yazanlar var... Şimdi önümüzde 30 yıldır canımızı acıtan Kürt meselesi duruyor. Son günlerdeki gelişmelere bakarak umutlu olmak için çok neden var. Balkan Savaşı barışı getirmek için bir ibret vesikası gibi.... O yüzden
Rumeli'ye Elvedayı bir de bu gözle okuyun derim...
Beş yılda 10 hükümet değişti
Kitabın en önemli bölümü payitahtın Osmanlı başkenti İstanbul'daki yönetimin ele alındığı başını İttihat ve Terakki'nin çektiği krizler... Kendi içinde bölünen subay sınıfı, kayırmalarla rütbe almış ve en fecisi de siyasete bulaşmıştı. Artık suikastler düzenleyip hükümet deviriyordu. Meşrutiyet'in ilan edildiği 1908'le Balkan Savaşı'nın sona erdiği 1913 arasındaki beş yıl iki aylık sürede 10 hükümet değişmiş. Yalnızca bir yıl süren Balkan Savaşı'nda ise dört hükümet gitmiş gelmiş. Ve tüm bunların sonucu olarak savaşın yaratığı şok yeni bir dalga yaratacaktır. Kadının ağırlığını koyduğu, gençlerin kıpırdadığı bir değişimi alttan alta dayatmaya başlar. Toplumsal hayat vatan tutkusu ve özlemiyle artık Osmanlıcılık, İslamiyet değil, Türklük fikri öne çıkacaktır.
Rumelİ'ye elveDa
Taha Akyol Doğan Kitap İnceleme 328 sayfa / 23 TL