17 Ağustos depremini milat saymadan nasıl bir Sakarya anlatabilirim ki. O felaket gününden çok değil 24 saat sonra Adapazarı'ndaydım ve bir kentin yaşayan ölü hallerine göz tanıklığı etmiş bir haberciydim. Neredeyse harabeye dönen sokakları, caddeleri mahalleleri gezip gördükçe üstat Necip Fazıl'ın efsane şiiri Sakarya'nın dizeleri gelip oturmuş, çöreklenmişti yüreğime. Kocaeli, Gölcük, Değirmendere, Düzce gibi kaderdaşlarına da uğrayıp geldiğim için, sanki "İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya; Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya" diyen mısralar bunu anlatıyordu. Depremin tesiriyle patlayan borularından akan suların, yıkıntılar arasında göletler oluşturmuş hallerine bakıp; "Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak; Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak" diyerek kalbimi çok evvelden okumuştu Necip Fazıl. Saatlerle birlikte biz de o viran manzaralardan geçerken; " Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir; Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan" sözleri nasıl da farklı anlamda cuk oturuyordu şehrin hazin. Parça parça dökülmüş, taş yığını hale gelmiş bir tarihi binanın çevresine toplanmış kurtarma ekipleri molozlar arasından bir genç kız cesedi çıkardığında acımız katmerlendi ve usumda dile geldi sanki yitik kızın dilinden o dizelerin devamı: "Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan. Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân; Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an! Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun, Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun! Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız; Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
PEKİ SONRA NE OLDU?
Aradan yıllar geçti. Peki bunca yıkımın, dibe vuruşun ardından neler oldu derseniz bir mucizeyi paylaşalım mı derim size. Sakarya küllerinden yeniden doğdu. Bunun sırrını ben az sonra duyduklarım, öğrendiklerim, izlenimlerimle anlatacağım ama üstadın final dizeleri zaten o sırrın cevherini de açıklamış baksanıza: "Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya; Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! .."
ÖNCE BİLİM, EĞİTİM
Sabah
ekibi olarak dolaşıyoruz kenti. Ekibimizde bulunan genç meslektaşlarım Ali Balcı, Hüseyin Cumali ve Murat Şengül'ün enerjisi ben gibi yaşlı bir kurdu bile kamçılıyor yalan yok. Bir şehri çözmenin yolu, 'onun ilim irfan mekânlarını tarassuttan geçer' deyip soluğu Sakarya Üniversitesi'nin imrenilecek kampusunda alıyoruz. Rektör Prof. Dr. Muzaffer Elmas büyük bir konukseverlikle karşılıyor bizi. Makam odasında oturup haber söyleşi yapmaktan, ezeli bezeli hazzetmeyişime en güzel yanıt yine hocadan geliyor ve "Ben de aynen öyleyim" deyince suç ortağı bulmuş gibi seviniyorum. Artık haylaz iki üniversite öğrencisi gibi güle oynaya dolanıyoruz yerleşkeyi. Korumasız, şoförsüz, bürokrasiden zade hallerde bir adam rektör Elmas... Direksiyona kendi geçiyor ve oradan oraya sürüyor 'makam aracını'... Kütüphane, Esentepe öğrenci yurtları, sürekli eğitim merkezi, mediko sosyal merkezi, sosyal tesisler, spor tesisleri, ileri teknolojiler topluluğu, öğrenci toplulukları bürolarını geziyoruz hızlı bir turla. Yemekhane ve kantin bölümü dev gibi mesela. İçeride çeşitli kulüplerin temsilcileri stantlar açmış, bir kenarda bilardo, masa tenisi oynayanlar, sohbet edenler, ince belli bardakta çay içip üç lafın belini kıranlar, ders çalışan, tartışa, flört eden genç kardeşlerimiz. Hepsi de aydınlık, peril peril yüzlü, gözlü kızlar delikanlılar. Bir kaç ıstaka darbesi de biz vuruyoruz bilardo toplarına. Rektör bey işin ustası olduğunu belli eden art arda vuruşlar yapınca ben karizmam çizilmesin deyu 'haber çok, zaman az' kıtırı atıp hezimetten kurtarıyorum yakamı. Daha sonra gittiğimiz bölünlerde dünyanın çeşitli üniversitelerinden değişim programları çerçevesinde gelen konuk öğrencilerle bizim çocukların sıcacık dostça kaynaşmalarını, söyleşmelerini gözlüyoruz. Peyzajıyla büyüleyen yerleşke alanını gezdikçe doğa dostu üniversite nasıl olurmuş anlıyoruz bir güzel.
BU NASIL BİR DÜNYA?
Sıradaki
gurur verici bir başka yer olan TÜVASAŞ'a uzanıyorum şimdi de. Yani Vagon Sanayi Fabrikası'na. TÜVASAŞ'ın ilk tesisleri, demiryolculukta dışa bağımlılığın yok edilmesi amacı ile 25 Ekim 1951'de "Vagon Tamir Atölyesi" adıyla faaliyete geçirilmiş. O zamanların küçümen, mütevazı atölyeleri şimdilerin yurtdışına bile vagon satan, muhteşem ürünlerin kotarıldığı devasa bir fabrikaya dönüşmüş. Orada ayrı bir dünya kurulmuş adeta. Genel Müdür Erol İnal'dan kısaca tarihçeyi öğrenip aklımda kalanları üleştiriyorum size. Diyor ki; "Savaş Abicim, 1961'den itibaren Adapazarı Demiryolu Fabrikası'na (ADF) dönüştürülen kuruluşta, 1962'de ilk vagon üretilmiş. Daha 1971'de başlanan ihracat çalışmaları neticesinde, Pakistan ve Bangladeş'e toplam 77 vagon ihraç edilmiş, mucizeye bakar mısın? Soruyorum elbette: - Sonrasında yol haritasında neler çıktı karşımıza? - 1975'te "Adapazarı Vagon Sanayi Müessesesi" (ADVAS) adını alan tesislerde uluslararası standartlarda RIC tipi yolcu vagonlarının üretimine geçildi. 1976'da itibaren Alstom firmasının lisansı ile elektrikli banliyö dizileri üretimine başlandı ve toplam 75 dizi (225 adet) üretilerek, TCDD'ye teslim edildi. - Sonra şirketleşti burası öyle mi? - Evet. Bugünkü statüsünü 1985'te kazandı. Türkiye Vagon Sanayi Anonim Şirketi (TÜVASAŞ) oldu. Bundan sonra da yolcu vagonları ve elektrikli dizi imalatları, araştırma geliştirme faaliyetleri, mühendislik hizmetleri konularında da atılımlar yapılarak, yeni projelere yoğunluk verildi. - Deprem de siz de büyük darbe aldınız. Gelip görmüştüm hasarı - Ne yazık ki öyle oldu. Allah o günleri bir daha yaşatmasın kimseye. Üretim kabiliyetimizi kaybettik. Atölyeleri ve alt yapı kullanılamaz hale geldi, onarım ve üretim tamamen durdu. Lakin Nisan 2000'den itibaren enkaz kaldırma çalışmalarına başlandı TÜVASAŞ personelinin büyük gayretleri ile kısa sürede, yeniden imalat ve onarım faaliyetlerine yeniden start verildi. - Bugüne gelirsek? - Şimdi göğsümüzü gererek anlatabiliriz ki, hem sermayedarı, hem de tek müşterisi konumunda olan TCDD için, geçen yıl sonu itibariyle bin 793 adet yolcu vagonu imalatı ile 36 bin 224 adet yolcu vagonu bakım, onarım, revizyon ve modernizasyonunu yaptık. Ayrıca ülkemizi raylı taşıtlar alanında dışa bağımlı olmaktan çıkarmanın yanında milli ekonomimize de önemli miktarda katkı sağlamaktayız. Gelin şu gizli kahramanlarımızı atölyelerinde ziyaret edip, hatıra fotoğrafları çektirelim Savaş Abi.
SAKARYA'DA BELEDİYE MUCİZESİ
Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu'yla ilk kez tanıştım. 40 yıllık meslek yaşamımda insan sarrafı olabilmişsem, onun hakkında ilk söyleyeceklerim 'adam gibi adam' olur. Poz kesmiyor, kibir yapmıyor, durmayı oturmayı sevmiyor, kenti ortak akılla yönetmek konusunda davetkâr ve hevesli görünüyor, az laf çok iş şiarına bağlı kalıyor. Ona da soruyorum: - Ben bu şehri son bıraktığımda deprem canavarı parça pincik etmişti. Şimdi maur müreffeh dedikleri hale gelmesine bir gıdım kalmış. Nasıl oldu bu? - Bizden önceki başkanlar da dahil tüm yetkili, etkili makam sahipleri de, Sakarya halkı da çok çabaladı, uğraştı. Bayrağı devraldıktan sonra biz de bu değişimi hız kesmeden devam ettirdik. Hamdolsun ki, bu ortak çalışmayla, imeceyle, ortak akılla her gün yeni bir hizmet, yeni bir rekorla bu yolda daha güçlü adımlar atarak ilerliyoruz. Aynı hizmet aşkıyla, birçok alanda hayata geçirdiğimiz projelerle Sakarya'mızı hak ettiği noktaya getirmenin çabası içerisindeyiz.
TEŞEKKÜRLER BAŞKAN
Sonrasında pek çok yeri gezip tozuyor, inceliyor, barajları, alt yapı çalışmalarını da birlikte gezip görüyoruz başkanla. Neler olup bittiğini Ali Balcı arkadaşımız size bir bir anlatacak elbet. Ben sadece başkana ve ekibine Sakaryalılar ve ülkem adına teşekkür ediyorum. Islama köfte ısmarladıkları için torpil geçtiğimi sanmayın, o olsa olsa her ay Sakarya'ya yeniden gitmemizi sağlayacak önemli bir faktör.
VALİ MUSTAFA BEY'DE GENÇ KAYMAKAM ENERJİSİ...
Sakarya
Valisi Mustafa Büyük'le makamında hoş sohbetler ettik. Kentin ve insanın sorunları yanı sıra yapılacaklar konusunda, yeni projeler hususunda açık yüreklilikle konuşan vali bey Sakarya'yı doruklara taşıyacak pek çok yatırımın da muştusunu verdi. Deneyimli ve başarılı bir idareci olduğunu eski zamandan beri gayet yakından bildiğim Vali Büyük'ü idealist bir genç kaymakamın enerjisi ve umuduyla donanmış halde görünce gerçekten de sevindiğimi söylemeliyim.