Mutluluğun Gizemi
Editöre: Nicholas D. Kristof'un, Costa Rica'da yaşayan dünyanın en mutlu insanlarıyla ilgili ilginç makalesine istinaden yazıyorum (8 Ocak). Bu bana bireylerden tutun da ekonomistlere kadar mutluluğun şahsi bir tercih olduğunu düşündürdü. Onu kavramlaştırmak ise kişiye özel bir durum. Bazıları için bir duygu, J. Gilchrist Lawson gibi diğerleri için "Varlığımızın en üst nedeni" ya da "bizim tanrıyla birleşmemiz" (Pascal). Ayrıca bazıları, başkalarının mutluluğunu kendi parametrelerini esas alarak ölçüyor. Batı ülkeleri Hintlilerin mutsuz olduğunu düşünür çünkü birçoğu fakirdir. Hintliler de Batılıların mutsuz olduğunu varsayar çünkü "iç huzuruna" sahip değiller. Bu kadar farklı görüşler çerçevesinde, acaba L.E. Landon'ın yaptığı gibi şu sonuca mı varmalıyız: "Mutluluk hiçbir ölümlünün duvağını kardırıp yüzüne bakmadığı tanrıça İsis heykeline benzer."
Y. G. Chouksey Pune, Hindistan
Yunan Borcundan Çıkarılacak Dersler
Editöre: International Weekly'nin son sayısındaki Nikos Konstandaras'ın İstihbarat makalesi, "krizin" başlamasından bu yana bana mantıklı gelen ilk makale. Aferin ona! Matthew Fenner Viyana "
Kültürlerin Çatışması"
Editöre: Roger Cohen'in İstihbarat sütunu (7 Mart) "Avrupalılar savaş kayıplarının yasını tutuyor, Amerikalılar fedakârlığın zaferini övüyor" yazısı, biz Avrupalılar tarafından bazı Amerikalıların düşünme sistemlerindeki büyük bir hata olarak gördüğümüz şeyi tam anlamıyla açıklıyor. Amerikalılar modern savaşın en temel gerçekleri konusunda çok cahil görünüyorlar. 1940'ların sonunda 1950'lerin başında Londra'da aynı sokakta büyüdüğüm çocuklar, kendilerinin yoksul olduğunu düşünürdü. Çevredeki tüm diğer sokaklarda bombaların yıktığı ve sonradan temizlenmiş geniş alanlar varken, bizim sokağımızda yoktu. Bu boş alanlarda çocuklar oynayabiliyordu. Londra'nın o bölgesinde bomba saldırısına maruz kalmamış tek sokak bizimkiydi. New York'un bir yıl boyuca her hafta 11 Eylül 2001 saldırısının benzerine maruz kaldığını düşünebiliyor musunuz? 1940'lı yılların başında Londra işte böyleydi. Daha sonra Alman şehirlerin de çok daha kötüsü yaşandı. Erkeklerin, kadınların ve çocukların korkularını hayal edebiliyor musunuz? Gece yaklaşıp hava saldırısı sirenleri ötmeye başladıkça, çocuklarının ve komşularının ölebileceğini, yaralanacağını ya da sakat kalabileceğini bilerek sığınaklara gitmenin korkusunu. Geceler boyunca, yıllar boyunca bombaların Avrupa şehirlerine yağmasının korkusunu hayal edebiliyor musunuz? Evet, onlara acıyoruz ve biliyoruz ki savaş kurbanlarının büyük bir çoğunluğunu siviller oluşturuyor. Alan Mathison Harrow, İngiltere Editöre: Roger Cohen'ın geliştirdiği analiz özellikle psikolojik açıdan bakılınca, oldukça yerinde görünüyor. ABD ile Avrupalı müttefikleri arasında herhangi bir birlik duygusunun olmayışı Jean-Francois Revel'in "Amerika Aleyhtarlığı Obsesyonu" sözleriyle anlatılabilir. Bu takıntı belirgin nedenlerden dolayı eski Doğu Bloğu ülkelerinde daha az söz konusu oluyor. Geçmişte, Charles De Gaulle gibi liderlerin Amerikan aleytarlığından dolayı üzüntü duyabiliriz. Gerçi o 1963'te Küba Krizi sırasında sadık olduğunu kanıtlamıştı. Ancak De Gaulle, 1945 yılında ABD Stratejik Hizmetler Dairesi'nin ve Major Patti yoluyla Viet Minh'e yardım eden müttefikine karşı temkinli olmakta son derece haklıydı. Günümüzde Avrupalıların savaşa katılmak istememesi bir bahane değil. Çünkü hepimiz aynı tehlikeye karşıyız. 11 Eylül saldırıları olağandışı büyüklükteydi ancak Londra ve Madrid'de de kanlı bombalı saldırılar yaşandı. Radikal İslam'ın demokrasilerimize yönelttiği tehdit ciddi boyutta. Ancak bu tehdit, siyasi doğruluk adına ısrar eden Avrupa'daki liderlerimiz tarafından algılanmıyor. Cohen doğru bir şekilde, "Herhangi bir askeri ittifak tehlikenin ortak bir şekilde algılanmasına dayanmalı" diyor. Ortak hedefimiz terörizmle savaşmak olmalı, Transatlantik dayanışmaya evet, toplumun peşinden gitmeye hayır! Gérard Levano Brüksel
İntihalin Faydaları
Editöre: Geçen hafta International Weekly'nin sanat sayfasında "Ödünç Almayı Seven Yazarlar" başlığıyla bir makale yayınlandı. Bu bana Tom Lehrer'in bir şarkısında geçen bir tavsiyeyi hatırlattı. Ünlü Rus matematikçisi N. I. Lobachevsky'nin tavsiyesi şu: "Kimsenin eserinin sizin gözünüzden kaçmasına izin vermeyin. Tanrının gözlerinizi neden yarattığını hatırlayın. Gözlerinizi gölgelemeyin. Ancak çalın, çalın, çalın…"
John Chubb Cheltenham, England