Yakın bir zamana kadar, güneş sistemi dışında gezegenler bulma olasılığı yalnızca teorik bir konuydu. Gökbilimciler 1995'te Jüpiter büyüklüğündeki "dış gezegenleri", yörüngesinde döndükleri yıldızların üzerindeki çekim etkileri sayesinde tespit edebilmeye başladı. Kepler uydusunun Mart 2009'da fırlatılması ve şimdiye kadar topladığı verilerin bu ay açıklanmasıyla birlikte, gökbilim önemli bir eşiği geçmiş oldu. Kepler uydusu bin 235 muhtemel gezegen keşfetti. Durumu bu kadar çarpıcı kılan ise, uydudaki cihazların sürekli olarak Samanyolu'nun Kuzey Haçı takımyıldızı yakınlarındaki hep aynı küçük yaya (gökyüzünün dört yüzde biri) doğrultulmuş olmaları. Kuzey California'daki Ames Araştırma Merkezi'nde Kepler ekibinin liderliğini yürüten William Borucki'ye göre, Kepler gökyüzünün tümünü görebilseydi, 400 bin küsur gezegen tespit ederdi. Görüş alanındaki 156 bin yıldızın ışığını ölçen uydu, bir gezegen bir yıldızın önünden geçtiğinde yıldızın parlaklığında yaşanan küçük azalmaları bularak muhtemel gezegenleri tespit ediyor. Tüm bu gezegenlerin teleskop yardımıyla doğrulanmaları gerek. Dünyadaki gökbilimcilerin ve güçlü teleskopların sınırlı sayısı düşünüldüğünde, bu iş yıllarca sürecek. Kepler'in bulduğu gezegenlerden birisi yeni bir Dünya mı? Bunların elli dördü, suyun sıvı halde olabileceği yaşanabilir bir kuşakta bulunacak kadar uygun bir boyutta ve yıldızlarına uygun bir uzaklıktaymış gibi görünüyor. Kepler'in bulguları kadar ilginç olan şey, bunların aynı zamanda çok sayıda dünyayı ve yıldızlararası kolay ulaşımı düşleyen bilim kurgu eserlerinin ne kadar hayalci olduğunu göstermesi. Şimdiye kadar keşfedilen gezegen sistemlerinin en yakında olanına doğru, uzayda şu anda ulaşabileceğimiz bir hızda ilerleseydik, oraya varmamız 300 bin yılı bulurdu.