Washington yakınlarındaki Dulles Havaalanı'nda pasaport kabinlerinde görevli Gümrük ve Sınır Muhafaza yetkilileri yolcular hakkında hızlı kararlar veriyor. Sorular soruyorlar, isim, doğum tarihi ve daha önceki gümrük sorunlarına veya infaz edilmemiş tutuklama emirlerine dair kodlardan fazlasını içermeyen bilgisayar ekranlarına bakıyorlar. Yetkililerin muhtemel kaçakçıları, teröristleri veya çocuk pornocularını tespit etmesi ve onları bir ikinci tetkike göndermesi gerekiyor. Özel hayata müdahaleye dair kaygıların ortaya çıktığı yer de bu ikinci tetkik aşaması. Zira yolculara dair en teferruatlı bilgiler yanlarında taşıdıkları bir cihazda yer alabiliyor. Yani mesleki ve şahsi e-posta mesajlarıyla, fotoğraflarla, günlüklerle, hukuki belgelerle, vergi beyannameleriyle, internette gezinme tarihçelerine ve hayatlarına dair bir bavula sığdırılabileceklerinin çok ötesinde bilgilerle dolu dizüstü bilgisayarlarında. Bu dijital portreler, günümüzde suç faaliyetleri ve güvenlik tehditlerinin izini bilgisayar belleklerini, cep telefonlarını ve diğer elektronik cihazları araştırarak ve kopyalayarak süren yetkililer için ziyadesiyle faydalı olabiliyor. Bu dijital incelemeler, ABD Anayasası'nın Dördüncü Maddesi'nin, bilhassa içinde bulunduğumuz terörizm çağında sınırdaki "mantıksız aramalara ve el koymalara karşı" sunduğu güvencenin ne kadar kuvvetli olduğuna dair anayasal soruları gündeme getiriyor. 1 Ekim 2008'den 2 Haziran 2010'e dek toplam 6 bin 671 yolcunun elektronik donanımı araştırıldı. Sürekli bu aramaya maruz kalanlardan biri, İslam çalışmaları alanında doktora yapan New York doğumlu öğrenci Pascal Abidor. Geçen Mayıs'ta bilgisayarında Arapça araştırma malzemesi ve Hizbullah ve Hamas gösterilerinin haber fotoğrafları bulunduğu için Monreal'den gelen trenden indirilerek üstünün arandığını, kelepçelendiğini ve saatlerce bir hücreye kapatıldığını söylüyor. Bir diğeri, vaktiyle Guantanamo kampında görev yapan Müslüman din adamı James Yee. Ne zaman ABD'ye uçsa maruz bırakıldığı muameleyi istihzayla "VIP eskortu" diye niteliyor. Yee 2003'te mahkûmların kötü muameleye dair şikâyetlerini aktardığı, ibadetlerine saygı gösterilmesini istediği ve güvenlik ekibi arasında Müslüman karşıtı müstehcen karikatürlerin e-posta üzerinden dolaştığını rapor ettiği için ordu tarafından hapse atıldı ve sonrasında aklandı. Belli ki yıllar sonra hâlâ "gözetlenenler" listesinde. Gümrük dairesi spesifik örnekler üzerine yorum yapmıyor. Bir sözcü şu genel ifadeleri kullanmakla yetiniyor: "ABD yasalarını ihlal ediyor ve ülke için tehdit teşkil edebilecek herkesi araştırıyoruz." Ancak kurumun veri kopyalama uygulaması belli yolcular, bilhassa müvekkillerinin özel bilgilerini koruması gereken avukatlar, gizli bilgileri taşıyan işadamları, konu ettikleri insanların kimliğini korumayı taahhüt eden araştırmacılar ve birinin kimliğini saklamak için yüzünü bulanıklaştırmaya söz veren foto muhabirlerinde alarm zilleri çaldırıyor. Bazıları artık denizaşırı seyahate çıkarken bilgisayarlarındaki verileri asgariye indiriyor. Abidor, Ulusal Ceza Avukatları Birliği ve Ulusal Basın Fotoğrafçıları Birliği adına uygulama aleyhine açılan davaya başkanlık eden Amerika Sivil Özgürlükler Birliği (ACLU) avukatlarından Catherine Crump, "Uluslararası seyahate çıktığımda ben de böyle yapmak zorunda kalıyorum" diyor. "Yeni bir bilgisayar almak, içindeki bilgileri tamamen temizlemek, sınırı geçmek, yeni bilgileri tekrar kaydetmek, sonra tekrar tamamen temizlemek azap gibi" diye konuşuyor. Crump'a göre ACLU'nun talebi gümrükteki aramalara son verilmesinden ibaret değil. Yüksek Mahkeme'nin 1985'te yaptığı gibi, mahkemelerin bu tür aramalar için güçlü şüphe koşulu aramasını da istiyorlar. Mahkeme sınırda derinlemesine aramayı, "güçlü kuşku, suç işleme ihtimali veya tutuklama emri koşullarına tabi olmayan rutin aramalar"dan ayırıyor. Crump dizüstü bilgisayar aramalarının "rutin olmayan arama" olarak görülmemesi gerektiğini savunuyor. Abidor Montreal'den evine artık trenle dönmüyor. Bu yüzden Ocak'ta babası onu almak için arabayla Montreal'e gitmiş. Abidor'un anlattığına göre bu da kâr etmemiş. İkisi sınırda bir odaya sokulmuş ve ellerini masanın üzerinde tutmaları söylenmiş. Bu sırada gümrük yetkilisi arabayı ve muhtemelen dizüstü bilgisayarını 45 dakika boyunca aramış. "Bana bunun her defasında başıma geleceğini söylediler" diyor. DAVID K.SHIPLER